15 Ağustos 2012 Çarşamba

TÜRK TARİHİNDEKİ EN BÜYÜK DERİN YALAKA

    Perinçek aşağıdaki yazı da da görüleceği üzere Türk tarihinde görülen “sol maskeli derin yalaka”dır. Yazısında kimlere yalakalık yapmakta ve kafa karıştırmaktadır. Birincisi İslamcılara, İkincisi Kemalistlere, Üçüncüsü Osmanlıcılara.
      Burada amaç sol saflarda din konusunda kafa karışıklığı yaratarak. Devrimci safların gelişmesini sekteye uğratmaktır. Bütün hayatı boyunca yaptığı provokatörlüğü bu kez daha geniş çapta yapmaktadır.
     Perinçek’in iddia ettiği gibi kurulan Muhammetçi devlet feodal devlet değildir, köleci toplumunun  daha gelişmiş bir versiyonudur.
     Sözkonusu köleci toplum, zaten ticarete dayanıyordu, karısı  Hatice’nin kervanları vardı ticaret yapıyordu. Diğer kabileler de ticaret ile geçiniyordu. Kabe de ibadet yeri olmakla birlikte ticaret merkeziydi. Yoksa Muhammet’in dinci iktidarıyla birlikte Arap ticareti başlamış değildir.
     Muhammet dinci köleci toplumdaki ilk köleci emperyalist şeftir. Bu köleci emperyalist şef din hükümranlığı altında bütün dünya halklarını İslami gerici demir yumrukla yönetmek istiyordu.
     Bilindiği gibi, İslamiyet akla ve bilime dayanmaz, orada düşünce tarzı ve kararlar vahye dayalıdır. Muhammet’in söyledikleri vahiydir veya uyulması mecburi “hadis”lerdir. Bu nedenle tartışmaya kapalıdır. Ve tartışmaya kapalı her toplum dogmatik bir düşünce dünyasına sahiptir. Dolayısıyla hiçbir alanda gelişme kaydedemez. Gelişen Batı toplumlarına baktığımızda Hristiyan dogmatizmini hedef alarak, bilimin gelişmesini esas alarak tarihsel gelişme yoluna girmişlerdir. Avrupa’daki Rönesans, Reform atılımları bunun en somut örneğidir. Avrupa’yı düşünsel olarak ayağa kaldıran Fransız devrimleri 1789 ve 1794 ve 1871’in temel felsefesi de anti-dogmatik oluşlarıdır. Hatta  politik çizgisini eleştirdiği Kemal her ne kadar pragmatist bir felsefeye sahip olsa da Arap dini ve Osmanlı’ya karşı anti-dogmatik bir felsefeye sahip olmuştur. Bu nedenle Muhammet ile Kemal eklemlenemez ama iki karşıtlığı oluşturur. Kaldı ki Osmanlı ile Muhammet bile eklemlenemez onlar da büyük ölçüde iki karşıtlığı oluşturur. Osmanlı kelimenin tam anlamıyla dogmatik değildi. Osmanlı hanedanı esas olarak bir Avrupalı gibi yaşamakta hatta düşünmekteydi. Yoksa Osmanlı ordusunun içinden Avrupa yanlısı bir Kemal ve çevresi barınamazdı.
     Muhammet’in Araplar için yaptığı nedir Arap kabilelerini Allah’tan geldiğine inandırdığı veya inanmak zorunda bıraktığı bir ümmet toplumu kurmaktı. Bu ümmet toplumu bir kabileler konfederasyonuydu. Ve dört halife döneminden itibaren de görüyoruz ki Arapların yönetimi yine kanbağına dayanmıştır. Emeviler ve Abbasiler yönetmiştir Arapları. Kimdir Emeviler ? Muhammet’in anne soyudur. Kimdir Abbasiler? Muhammet’in baba soyudur. Bu mudur kanbağına dayanan toplumun çözülmesi. Elbette
Yılmaz Yunak
Derin dinci
Ulusal Kanal'da
değildir kanbağı olayı hala sürmektedir. Bugünün Ortadoğu’sudaki Arap dinci kralları Muhammet’in bilmem kaç göbek ötesindeki soyundan gelmektedir. Emperyalizm kuklalarını Muhammet’in soyuna dayandırmaktadır.
     Dinler, özellikle de İslam dini uygarlık kuramaz çünkü hem politik hem felsefi olarak barbar özelliktedir. Uygarlık ise felsefi ve politik anlamda hümanizmayı gerektirir. Barbar ve insanı hiçe sayan Allah adında bir hayali varlık oluşturarak insan yaşamını tamamen onun hizmetine sokan insanı bir köle bir kukla iradesiz bir canlı haline getiren ideoloji uygar olmadığı gibi uygarlık da kuramaz, onun kurduğu köleci bir toplumdu. Onun kurduğu kukla bir toplumdur. Onun kurduğu düşünmesi yasaklanmış örümcek kafalı bir toplumdur. Onun kurduğu geleceği yaratan değil şükür ile yaşayan bir toplumdur. İbadet insanın en tembel olduğu en uyuşuk olduğu çağların eylemidir. İbadeti esas alan uygar toplum kuramaz. İbadet eden geleciğin kurulmasını Allah vb. bir güçten bekliyor demektir ki pratikte kendisi yoktur. İbadet kendinden üstün saydığı hayali varlığa yalvarmaktır, halbuki insan eylemidir her şeyi yapan ve uygarlığı da kuran. Bu yüzden yalvaran insan eylem dışındaki, pratik dışındaki insandır. Hayali Allah’ın tembel dilencisi, tembel duygu sömürücüsüdür o. Oysa uygarlık insan emeğinin ürünü olarak ortaya çıkar. Uygarlığın oluşumunun vazgeçilemezleri, bilgi birikimi, akıl, mantıklı düşünüş, emek, demokratik davranış, anti-dogmatizm ve kollektif bir ruh halinin bulunmasıdır. Kaldı ki, uygarlığın kurulması üretici güçlerdeki gelişmişliğin bir göstergesi olduğu gibi; üretici güçlerdeki gelişmeler de ister istemez insanları uygarlığın inşasına iter.
      İslamiyet daha doğuşundan itibaren mafyavari yöntemlerle bir haraç çetesi karakterindedir. Muhammet ve çevresinin Medine’deki kervan soygunları bilinir. Hani soygunları önlüyordu, uygarlığı getiriyordu Muhammet. Özellikle de İslamiyet’i kabul etmeyenlerden alınan cizye denilen kelle vergisi tamamen köleci toplumun haraç zihniyetidir. Çapulcu zihniyettir. Çapulculuktan ve kervan soygularından ve de İslamiyet’i
Eren Erden
derin dinci
Ulusal Kanal'da
kabul etmeyenlerden savaşta yenilgi sonrası toplanan ganimetler uygar toplum zihniyeti ve modeliyle bağdaşmaz. Bunlar mafya tarzı bir bölüşümdür. Ve bu  ganimet paylaşımlarından  büyük şef Muhammet yüzde yirmi pay almıştır. Bu bile Muhammet’in “bir lokma bir hırka” yaşamadığını. Oldukça zengin olduğunu göstermektedir.
      Uygarlık aynı zamanda kadınları da kapsar. Onların yaşam biçimini, özlemlerini, tecihlerini, mutluluklarını vb... Bu açıdan bakıldığında da Muhammet’in kadınlar konusunda getirdiği kadın  hakları değil, kadınlara zindan hayatıdır. Üstelik onun kendi hayatına dönersek 14 kadın ile evli olduğunu görürüz. Bu ön dört kadının bir kısmı, kabile savaşlarında İslamcılara yenilmiş kabile şeflerinin karılarıdır, kızlarıdır. Evet şu hale bakın, kadının kocası savaşta ölüyor ve kadın acısı yüreğinde daha taze iken savaşta kazanan tarafın elebaşısı dul kalmış acılı kadını ve yenilmiş olanın kızını kendine eş yapıyor. Bunun adı uygarlık değil, hatta çapulculuktan da öte sadist bir vicdansızlıktır.
     Kısacası hiçbir uygarlık vahiy ile kurulmaz, aklın ve vicdanın ürünüdür uygarlıklar. İnsan eylemine, pratiğine dayanırlar. Tanrı adı verilen hayali varlıkların tartışılmaz emirlerine değil.
      Perinçek’in  din konusunda provokasyona soyunmasından itibaren, büyük anti-İslamcı düşünür Turan Dursun unutulmuş onun yerini, dinci Milli Çözüm dergisi yöneticisi Ahmet Akgül almıştır. Ahmet
Ahmet Akgül
Ulusal Kanal'da
Akgül’ü ise dinci Eren Erdem ve Yılmaz Yunak izlemiştir. Her üç İslamcı da Perinçek’in Ulusal Kanal’ında program yapmış ve yapmaktadırlar.

Perinçek Ne Diyor?
     Aşağıda Perinçek’in konuyla ilgili yazısında bazı paragraflar aldık. Yazının tamamı için bkz:
     “İslamiyet'in ortaya çıkışı, tarihi en az bilen için (dahi), yeni bir dinin doğuşudur; ancak tarih içindeki yerine oturtacak olursak, yeni bir uygarlığın kurulmasıdır. Hz. Muhammed, bir Peygamberdir. Ama aynı zamanda yeni bir devletin, yeni bir toplumun kurucusudur; büyük bir devrimin önderidir.”
     “Siyaset, ekonomi, toplum ve mülkiyet ilişkileri, hukuk, ideoloji ve toplum psikolojisi açısından toplam olarak baktığımız zaman, İslamiyet'in doğuşu ve gelişmesi, bir devrimdir. Bu devrim, tarihsel açıdan: (cehaletten ve zulmetten) medeniyete geçiş devrimidir. İnsanlığın Sümer'lerden ve Çin uygar1ığı sürecinden ve benzerlerinden (ve özellikle geçmiş Peygamberlerden) beri dalga dalga yaşadığı olay, başka bir tarihsel düzlemde (ve en mükemmel biçimde) bir kez daha yaşanmıştır.”
       "Hayatta en hakiki yol göstericinin bilim olduğunu" kabul eden Atatürk ve diğer Kemalist Devrim düşünürleri de, İslamiyet'in bu tarihsel rolünü ve büyüklüğünü açık bir dille saptamışlardır.
     “Arap yarımadasında yaşayan Bedeviler, Hz. Muhammed'in başlattığı devrimle, feodal bir ticaret uygarlığı kurdular. Batıda İspanya'ya, Doğuda ise Asya ortalarına kadar uzanan bu yeni imparatorluk, 7-11.  yüzyıllar arasında dünya uygarlığının merkezi ve öncüsü oldu.”
     “Bu arada unutulmasın ki İslam'la tanıştıktan sonra, özlerindeki; düzgünlük, özgürlük ve öncülük cevherleri parlayan Türklerin kurdukları ve Hindistan'dan Viyana'ya, Kafkasya'dan Afrika'ya kadar bütün dünya'yı adalet ve insaniyetle tanıştırdıkları, Karahanlılar, Selçuklular ve Osmanlılar örneği, tarihin en görkemli ve en erdemli devletleri de, Hz. Muhammed'in ve Yüce İslamiyet'in, altın taçlı eserleridir.”