TÜRK TARİHİNDEKİ EN BÜYÜK DERİN YALAKA
Perinçek aşağıdaki yazı da da görüleceği
üzere Türk tarihinde görülen “sol maskeli derin yalaka”dır. Yazısında kimlere
yalakalık yapmakta ve kafa karıştırmaktadır. Birincisi İslamcılara, İkincisi
Kemalistlere, Üçüncüsü Osmanlıcılara.
Burada amaç sol saflarda din konusunda
kafa karışıklığı yaratarak. Devrimci safların gelişmesini sekteye uğratmaktır.
Bütün hayatı boyunca yaptığı provokatörlüğü bu kez daha geniş çapta
yapmaktadır.
Perinçek’in iddia ettiği gibi kurulan
Muhammetçi devlet feodal devlet değildir, köleci toplumunun daha gelişmiş bir versiyonudur.
Sözkonusu köleci toplum, zaten ticarete
dayanıyordu, karısı
Hatice’nin kervanları vardı ticaret yapıyordu. Diğer
kabileler de ticaret ile geçiniyordu. Kabe de ibadet yeri olmakla birlikte
ticaret merkeziydi. Yoksa Muhammet’in dinci iktidarıyla birlikte Arap ticareti
başlamış değildir.
Hatice’nin kervanları vardı ticaret yapıyordu. Diğer
kabileler de ticaret ile geçiniyordu. Kabe de ibadet yeri olmakla birlikte
ticaret merkeziydi. Yoksa Muhammet’in dinci iktidarıyla birlikte Arap ticareti
başlamış değildir.
Muhammet dinci köleci toplumdaki ilk
köleci emperyalist şeftir. Bu köleci emperyalist şef din hükümranlığı altında
bütün dünya halklarını İslami gerici demir yumrukla yönetmek istiyordu.
Bilindiği gibi, İslamiyet akla ve bilime
dayanmaz, orada düşünce tarzı ve kararlar vahye dayalıdır. Muhammet’in
söyledikleri vahiydir veya uyulması mecburi “hadis”lerdir. Bu nedenle
tartışmaya kapalıdır. Ve tartışmaya kapalı her toplum dogmatik bir düşünce
dünyasına sahiptir. Dolayısıyla hiçbir alanda gelişme kaydedemez. Gelişen Batı
toplumlarına baktığımızda Hristiyan dogmatizmini hedef alarak, bilimin
gelişmesini esas alarak tarihsel gelişme yoluna girmişlerdir. Avrupa’daki
Rönesans, Reform atılımları bunun en somut örneğidir. Avrupa’yı düşünsel olarak
ayağa kaldıran Fransız devrimleri 1789 ve 1794 ve 1871’in temel felsefesi de
anti-dogmatik oluşlarıdır. Hatta politik
çizgisini eleştirdiği Kemal her ne kadar pragmatist bir felsefeye sahip olsa da
Arap dini ve Osmanlı’ya karşı anti-dogmatik bir felsefeye sahip olmuştur. Bu
nedenle Muhammet ile Kemal eklemlenemez ama iki karşıtlığı oluşturur. Kaldı ki
Osmanlı ile Muhammet bile eklemlenemez onlar da büyük ölçüde iki karşıtlığı
oluşturur. Osmanlı kelimenin tam anlamıyla dogmatik değildi. Osmanlı hanedanı
esas olarak bir Avrupalı gibi yaşamakta hatta düşünmekteydi. Yoksa Osmanlı
ordusunun içinden Avrupa yanlısı bir Kemal ve çevresi barınamazdı.
Muhammet’in Araplar için yaptığı nedir
Arap kabilelerini Allah’tan geldiğine inandırdığı veya inanmak zorunda
bıraktığı bir ümmet toplumu kurmaktı. Bu ümmet toplumu bir kabileler
konfederasyonuydu. Ve dört halife döneminden itibaren de görüyoruz ki Arapların
yönetimi yine kanbağına dayanmıştır. Emeviler ve Abbasiler yönetmiştir
Arapları. Kimdir Emeviler ? Muhammet’in anne soyudur. Kimdir Abbasiler?
Muhammet’in baba soyudur. Bu mudur kanbağına dayanan toplumun çözülmesi.
Elbette
Yılmaz Yunak
Derin dinci
Ulusal Kanal'da
değildir kanbağı olayı hala sürmektedir. Bugünün Ortadoğu’sudaki Arap
dinci kralları Muhammet’in bilmem kaç göbek ötesindeki soyundan gelmektedir.
Emperyalizm kuklalarını Muhammet’in soyuna dayandırmaktadır.
Dinler, özellikle de İslam dini uygarlık
kuramaz çünkü hem politik hem felsefi olarak barbar özelliktedir. Uygarlık ise
felsefi ve politik anlamda hümanizmayı gerektirir. Barbar ve insanı hiçe sayan
Allah adında bir hayali varlık oluşturarak insan yaşamını tamamen onun
hizmetine sokan insanı bir köle bir kukla iradesiz bir canlı haline getiren
ideoloji uygar olmadığı gibi uygarlık da kuramaz, onun kurduğu köleci bir
toplumdu. Onun kurduğu kukla bir toplumdur. Onun kurduğu düşünmesi yasaklanmış
örümcek kafalı bir toplumdur. Onun kurduğu geleceği yaratan değil şükür ile
yaşayan bir toplumdur. İbadet insanın en tembel olduğu en uyuşuk olduğu
çağların eylemidir. İbadeti esas alan uygar toplum kuramaz. İbadet eden
geleciğin kurulmasını Allah vb. bir güçten bekliyor demektir ki pratikte
kendisi yoktur. İbadet kendinden üstün saydığı hayali varlığa yalvarmaktır,
halbuki insan eylemidir her şeyi yapan ve uygarlığı da kuran. Bu yüzden
yalvaran insan eylem dışındaki, pratik dışındaki insandır. Hayali Allah’ın
tembel dilencisi, tembel duygu sömürücüsüdür o. Oysa uygarlık insan emeğinin
ürünü olarak ortaya çıkar. Uygarlığın oluşumunun vazgeçilemezleri, bilgi
birikimi, akıl, mantıklı düşünüş, emek, demokratik davranış, anti-dogmatizm ve
kollektif bir ruh halinin bulunmasıdır. Kaldı ki, uygarlığın kurulması üretici
güçlerdeki gelişmişliğin bir göstergesi olduğu gibi; üretici güçlerdeki
gelişmeler de ister istemez insanları uygarlığın inşasına iter.
İslamiyet daha doğuşundan itibaren
mafyavari yöntemlerle bir haraç çetesi karakterindedir. Muhammet ve çevresinin
Medine’deki kervan soygunları bilinir. Hani soygunları önlüyordu, uygarlığı
getiriyordu Muhammet. Özellikle de İslamiyet’i kabul etmeyenlerden alınan cizye
denilen kelle vergisi tamamen köleci toplumun haraç zihniyetidir. Çapulcu
zihniyettir. Çapulculuktan ve kervan soygularından ve de İslamiyet’i
Eren Erden
derin dinci
Ulusal Kanal'da
kabul
etmeyenlerden savaşta yenilgi sonrası toplanan ganimetler uygar toplum
zihniyeti ve modeliyle bağdaşmaz. Bunlar mafya tarzı bir bölüşümdür. Ve bu ganimet paylaşımlarından büyük şef Muhammet yüzde yirmi pay
almıştır. Bu bile Muhammet’in “bir lokma bir hırka” yaşamadığını. Oldukça zengin
olduğunu göstermektedir.
Uygarlık aynı zamanda kadınları da
kapsar. Onların yaşam biçimini, özlemlerini, tecihlerini, mutluluklarını vb... Bu
açıdan bakıldığında da Muhammet’in kadınlar konusunda getirdiği kadın hakları değil, kadınlara zindan hayatıdır.
Üstelik onun kendi hayatına dönersek 14 kadın ile evli olduğunu görürüz. Bu ön
dört kadının bir kısmı, kabile savaşlarında İslamcılara yenilmiş kabile
şeflerinin karılarıdır, kızlarıdır. Evet şu hale bakın, kadının kocası savaşta
ölüyor ve kadın acısı yüreğinde daha taze iken savaşta kazanan tarafın
elebaşısı dul kalmış acılı kadını ve yenilmiş olanın kızını kendine eş yapıyor.
Bunun adı uygarlık değil, hatta çapulculuktan da öte sadist bir
vicdansızlıktır.
Kısacası hiçbir uygarlık vahiy ile
kurulmaz, aklın ve vicdanın ürünüdür uygarlıklar. İnsan eylemine, pratiğine
dayanırlar. Tanrı adı verilen hayali varlıkların tartışılmaz emirlerine değil.
Perinçek’in din konusunda provokasyona soyunmasından
itibaren, büyük anti-İslamcı düşünür Turan Dursun unutulmuş onun yerini, dinci
Milli Çözüm dergisi yöneticisi Ahmet Akgül almıştır. Ahmet
Ahmet Akgül
Ulusal Kanal'da
Akgül’ü ise dinci
Eren Erdem ve Yılmaz Yunak izlemiştir. Her üç İslamcı da Perinçek’in Ulusal
Kanal’ında program yapmış ve yapmaktadırlar.
Perinçek Ne Diyor?
Aşağıda Perinçek’in konuyla ilgili
yazısında bazı paragraflar aldık. Yazının tamamı için bkz:
“İslamiyet'in ortaya çıkışı, tarihi en az
bilen için (dahi), yeni bir dinin doğuşudur; ancak tarih içindeki yerine
oturtacak olursak, yeni bir uygarlığın kurulmasıdır. Hz. Muhammed, bir
Peygamberdir. Ama aynı zamanda yeni bir devletin, yeni bir toplumun
kurucusudur; büyük bir devrimin önderidir.”
“Siyaset, ekonomi, toplum ve mülkiyet
ilişkileri, hukuk, ideoloji ve toplum psikolojisi açısından toplam olarak
baktığımız zaman, İslamiyet'in doğuşu ve gelişmesi, bir devrimdir. Bu devrim,
tarihsel açıdan: (cehaletten ve zulmetten) medeniyete geçiş devrimidir.
İnsanlığın Sümer'lerden ve Çin uygar1ığı sürecinden ve benzerlerinden (ve
özellikle geçmiş Peygamberlerden) beri dalga dalga yaşadığı olay, başka bir
tarihsel düzlemde (ve en mükemmel biçimde) bir kez daha yaşanmıştır.”
"Hayatta en hakiki yol göstericinin
bilim olduğunu" kabul eden Atatürk ve diğer Kemalist Devrim düşünürleri
de, İslamiyet'in bu tarihsel rolünü ve büyüklüğünü açık bir dille saptamışlardır.
“Arap yarımadasında yaşayan Bedeviler, Hz.
Muhammed'in başlattığı devrimle, feodal bir ticaret uygarlığı kurdular. Batıda
İspanya'ya, Doğuda ise Asya ortalarına kadar uzanan bu yeni imparatorluk,
7-11. yüzyıllar arasında dünya uygarlığının merkezi ve öncüsü oldu.”
“Bu arada unutulmasın ki İslam'la
tanıştıktan sonra, özlerindeki; düzgünlük, özgürlük ve öncülük cevherleri
parlayan Türklerin kurdukları ve Hindistan'dan Viyana'ya, Kafkasya'dan
Afrika'ya kadar bütün dünya'yı adalet ve insaniyetle tanıştırdıkları,
Karahanlılar, Selçuklular ve Osmanlılar örneği, tarihin en görkemli ve en
erdemli devletleri de, Hz. Muhammed'in ve Yüce İslamiyet'in, altın taçlı
eserleridir.”