15 Ağustos 2012 Çarşamba

Perinçek
    Görev İcabı
         Bir Solcudur!!!(1)

  BÖLÜM: 1 - 16

    Doğu Perinçek'in solculuğu 1965 sonrası başlamıştır. 1942 doğumlu olduğuna göre 23 yaşından sonra "sol"cu olmuştur. Perinçek'i kim solcu yapmıştır, hangi çevre sayesinde güvenilerek sol sempatizan kabul edilmiştir. Eski damatları ve "yoldaş" ı sinsi Ergenekoncu Gün Zileli de pehlivan tefrikasını andıran nitelikte yazdığı hayat hikayelerinde bu konuyu itinayla es geçmektedir.

        Doğu Perinçek, 1964 öncesinde Adalet Partisi yanlısı Ekrem Alican'ın kurduğu Yeni Türkiye Partisi'nin üyesidir. Politikadaki ilk göz ağrısı Yeni Türkiye Partisi'dir. Önderi de Ekrem Alican'dır. Babası da partinin kurucularındandır. Gerçi babası daha önceleri gerici-faşist Menderes ve Demirel'in partilerinde milletvekilliği yapmış ve hatta Adalet Partisi Genel Başkan Yardımcılığına kadar yükselmiştir.

        Anne tarafından dayısı Emekli Tümgeneral Turhan Olcaytu'dur. Bu emekli generalin yeğeni Emcet Olcaytu da Perinçek'in kurduğu devlet yanlısı sahte solcu partilerde yer almıştır. Ancak ailenin bunlara hiçbir tepkisi olmamıştır. Hatta 1978 yılında zaman zaman Doğu Perinçek'in babası Mehmet Sadık Perinçek, Aydınlık Gazetesi'nin yemekhanesine gelerek çeşitli defalar yemek yemekten geri kalmamıştır. "Devrimci" bir topluluğun içinde gönül rahatlığıyla yemek yiyebilen Menderes ve Demirelci bir milletvekiline tarihte ilk defa rastlanmıştır.

        Ancak bunlardan daha önemlisi Perinçek'in de imzasını taşıyan 200'ün üzerindeki Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi sanığı tarafından kollektif olarak yazılan ve 12 Mart faşist mahkemelerinde savunulan fikirleri Perinçek ve ona midesinden bağlı "derin solcu" arkadaşlarının yıllar içinde adım adım terketmeleri onların kirli portlerini görmemizi sağlamıştır.
         Bence, bütün Türk ve Kürt solu hatta diğer milliyetlerden sollar bu kitabı muhakkak okumalıdırlar. Öğretici bir kitaptır. Bunun yanı sıra Perinçek ve güdümündeki derin faşistlerle birlikte bugün özellikle Türkiye halkını ve gençliğini gerici devletin çıkarları doğrultusunda nasıl yanılttığı, nasıl manipüle ettiği görülecektir.
        Perinçek 12 Mart öncesi ve sürecinde görev icabı TC Devleti'ni Maoist Halk Savaşı yoluyla yıkmak üzere yola çıkmıştır. Hatta 12 civarında devrimciyi gerilla olarak yetişmesi için Bekaa vadisine Filistin kamplarına göndermiştir. Nedense bu devrimciler gerilla eğitimlerini tamamlayıp kamptan ayrılacakları günün gecesinde İsrail faşist askeri güçlerince baskın sonucu 9'u katledilmiştir. Kurtulan üç devrimciden ikisi ülkeye döndükten sonra sahipsiz kalmış bir diğeri Faik Bulut ise Perinçek'in gerçek yüzünü görmekte oldukça geç kalmıştır. Ancak katledilen devrimcilerin hiçbiri için Perinçek sorumlu tutulmamıştır. Perinçek'in kulağını derin devlet çekmiş olmalı ki Filistin Kamplarına yeni kadrolar gönderilmemiş ve gerilla yetiştirme, hazırlama çizgisine son verilmiştir. Perinçek bu yıllardan itibaren habire geri adım atmış illegal partiyi dağıtmış ve yerine Türkiye İşçi Köylü Partisi'ni kurmuştur. Gerekçesi ise "artık büyük güçlerle mücadele edeceğiz" olmuştur. Fakat bu şöyle anlaşılmalıymış "Artık büyük güçlerle işbirliğini illegal değil, legal planda sürdüreceğiz.".  Evet Türk ve Kürt solu dışında hemen her siyasal akım Perinçek'in dost cephesinde yer almaya başlamıştır. Apo, "eşkiya, çete çapulcu"  ilan edilmiş. Kaypakkaya, Mahir Çayan, Deniz Gezmiş çizgileri direniş ruhunu değil maceracılık ruhunu temsil ediyor şeklinde kapak haberler yapılmış bu doğrultuda yazılar yazılmıştır.
        Benim dikkatimi çeken önemli noktalardan biri de şu olmuştur: Perinçek cezaevine girdiği hiçbir zamanda Ergenekon'dan tutuklandığı dönemdeki gibi vaveyla koparılmamış, hakim ve savcılar hakkında araştırma, inceleme yapılarak karalama kampanyaları düzenlenmemiştir. Hatta Perinçek 12 Eylül tutuklamaları sırasında tutuklanmak istemeyenlere baskı yapmış teslim olmalarını istemiştir. Merkez Komitesi üyesi Mustafa Kemal Çamkıran ise Almanya'dan istemeye istemeye gelmiştir. Tutuklanmayan tek sanık damatları Gün Zileli olmuştur. Gün Zileli herhalde devlet tarafından da tutuklanmak istenmemiştir. Çünkü birçok defalar kayınpederi Mehmet Sadık Perinçek ile onun evinde tavla partileri düzenlemiştir. Yargıtay gibi TC'nin önemli bir kurumunda önemli görevlerde bulunmuş olan Sadık Perinçek "sahte vatan haini", "aranan sanık" damadın "Yüce Türk Devleti'nin Yüce Türk Adaleti"ne teslim etmemiştir. Demek ki, dönen dolabın farkındadır kayınpeder Mehmet Sadık ....
        Şimdi, temel konularda TİİKP Davası / Savunma'da yer alan fikirleri ve saptamaları görelim. İşte bu fikirleri savunmuş olan Perinçek ve hempaları ile TC generallerinin nasıl da gönül rahatlığıyla aynı partide, aynı çizgide, aynı mitingte yer aldığını, alabildiğini düşünelim. Bu durumdan benim çıkardığım sonuç Perinçek ve çevresindeki bazı "partili"lerin devlet tarafından solun içine bir truva atı gibi sokularak kullanıldığıdır.

Kurtuluş Savaşı ve Perinçek

        "Oysa Kurtuluş Savaşının burjuva önderliği halk kitleleriyle birleşmedi, tam tersine toprak ağalarıyla ittifak yapılarak halkı baskı altına alan bir diktatörlük kurdu. Sovyetler Birliği ve dünya halklarıyla dostluğunu sağlamlaştırmadı, tam tersine emperyalistlerle uzlaştı."  TİİKP Davası /  Savunma, s.167
        "Halkın Sırtına Basarak İktidara Geldiler ve Halkı Ezdiler..
        "Milli Kurtuluş Savaşı bittikten sonra, Kemalist burjuvazinin emekçi kitlelerin desteğine ihtiyacı kalmamıştı. Burjuvazi için artık esas mesele, emekçi yığınların mücadelesinin bastırılmasıydı. Çünkü genç burjuvazinin palazlanmak için işçi ve köylüleri sömürmeye şiddetle ihtiyacı vardı.
        "Kemalist burjuvazi diktatörlüğünü kurar kurmaz, 'sosyal barış' politikasıyla emekçi yığınları kendi iktidarına boyun eğdirmeye çalıştı. 'İmtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış bir kitleyiz.'  sözleri burjuvazinin şiarı oldu..............
        " 'Sosyal barış'ın burjuva diktatörlüğünü gizleyen bir maske olduğu çok kısa zamanda ortaya çıktı.1923 Temmuz'unda Kemalist iktidar, Türkiye İşçi Çiftçi Sosyalist Fırkası, Beynelmilel İşçiler İttihadı ve ona bağlı sendikaları kapattı. Komünistleri ve işçi önderlerini tutukladı......
       "Burjuvazi, işçi hareketini bölmek için kurduğu sahte işçi örgütlerini bile, gerçek işçi örgütleri haline gelebilirler korkusuyla görevlerini yerine getirir getirmez kapatmıştır. İstanbul Umum Amele Birliği bunun bir örneğidir.
       "Kemalist iktidar, en tabii hakları için mücadele eden işçilere vahşice saldırdı. Ağır bir baskı rejimi kurdu. Yabancı patronları destekledi. Onların menfaatleri için işçileri katletti........
        "Daha 1922'de, İstanbul Milli Hükümet'in eline yeni geçtiği sırada, Bomonti Bira Fabrikası'nda İngiliz patrona karşı grev dipçikle bastırıldı.........
        "1925'te Şeyh Sait isyanından sonra Takrir-i Sükun Kanunu çıkarıldı. Sıkıyönetim ilan edildi. İstiklal Mahkemeleri kuruldu. Aydınlık dergisi, Orak-Çekiç ve Yoldaş gazeteleri kapatıldı. Komünistler tutuklandı ve hapis cezalarına çarptırıldılar....
        "Kemalist diktatörlük, Kürt halkına milli baskı ve eritme politikası uyguladı. Şeyh Sait isyanı srasında Kürt köylülerini kitleler halinde katletti. İskan Kanunu ile onbinlercesini yurtlarından, topraklarından sürdü. Türkiye Komünist Partisi, Kemalist diktatörlüğün bu ırkçı ve intikamcı politikasına karşı mücadele etti. (Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi Davası/Savunma'dan alıntılar)
                                 *** --- ***