PERİNÇEK
GÖREV İCABI
BİR SOLCUDUR !!(21)
Amaç
derin devletin menfaatlerine göre bir yol izlemek…
Perinçek, onlarca yazısında birbiriyle çelişen
fikirler, birbiriyle çelişen tespitler ve tahliller ileri sürüyor. Bu durum
onun her dönemde ayrı bir maske takmasından ileri geliyor. Bu maske “görev icabı”
takılıyor.
Amaç derin devletin
menfaatlerine göre konuşmak, menfaatlerine göre bir strateji-taktik izlemek olunca maskeler mecburiyet arzediyor.
Perinçek’in sadece savunduğu fikirler, tahliller, tespitler “görev
icabı” olmakla kalmıyor, aynı zamanda kurduğu illegal bir parti ve üç legal
parti de “görev icabı” faaliyet göstermiş partiler olarak tarihe geçiyor.
Devrimciler kurdukları
her partiyi, devrimi gerçekleştirecek bir örgüt olduğu için kurarlar. Ve bu
örgüt, sempatizan, kadro ve yöneticilerden oluşur. Partiyi oluşturan
sempatizan, kadro ve yöneticiler Marksizmin ışığında belirlenmiş parti tüzük ve
programını benimsemiş insanlardır. Bunlar devrimin insanlarıdır. Devrimin
çocukları, devrimin gençleri, devrimin orta yaşlı ve yaşlı insanlarıdır. Bu vasıflı
insanlarla devrime önderlik edilir.
Şimdi Perinçek’in devrim konusundaki
görüşlerine bakalım. Bu görüşler 1994 yılında ileri sürülmüştür. Son yıllarda
ise bambaşka görüşlerle karşı karşıyayız.
Perinçek der ki:
“Devrimin kendisi yasadışı bir olay.
Hiçbir yasa devrimin yapılmasına izin vermez. Tersine bütün yasalar devrime
karşıdır. (Demek oluyor ki, Perinçek’in
Atatürk’ünün çıkardığı yasalar da
proleter devrime karşıdır. Ve demek ki, Perinçek’in
Atatürk’ünün çıkardığı yasalara
karşı mücadele etmek gerekir. O yasalar karşı-devrimci yasalardır. Atatürk de karşı-devrimcidir. Bunu
demek istemiyor mu Perinçek mi? TB)”
[Aktaran Teori dergisi, Mart 1994 sayı: 51, s.26, Özgür Bilim dergisi ile
röportaj.]
Perinçek devrimin yasadışı bir olay olduğunu ilan ediyor; peki Perinçek’in partisinde son beş-altı
yılda yer alan ve bazıları Merkez Komitesi’ne bile alınmış olan emekli general,
subay ve astsubaylar, yasadışı devrimden yana mı?
Ve yine aynı röportajda Perinçek diyor ki:
“Hiçbir yasa devrimin yapılmasına izin
vermez. Tersine, bütün yasalar devrime karşıdır. Dolayısıyla devrim yasadışı
bir pratiktir.”
Bunları söyleyen Perinçek’in İşçi Partisi’ndeki emekli
general ve subaylar, emekli emniyet müdürü ve benzerleri bu görüşlere katılıyor
mu? Katılıyorsa, bu görüşler Kemalist burjuva düzenin yıkılması için
yürütülecek bir “yasadışı pratiği” onaylamış olmuyorlar mı? Bu şahıslar bu
durumda hem Atatürkçü hem de Atatürk’ün kurduğu devlete nasıl oluyor
da karşılar? Buradan şu ortaya çıkmıyor mu? Perinçek partisinin üyesi emekli general, subay, astsubay, emniyet
müdürü ve benzerleri de “görev icabı” mı Perinçek
partisinin üyesi ve böyle bir faaliyetin içinde “görev icabı” mı
bulunuyorlar.
Aynı röportajda, aynı
konuda Perinçek’in neler söylediğine
bakmaya devam edelim.
“Bedel ödemeden demokrasi olmaz.
Türkiye’de mevcut demokratik haklar bedel ödenerek kazanıldı. Devlet bunları
vermedi.”
Anlaşılan o ki, Perinçek Türk devletinin halka hiçbir
demokratik hak vermediğini kabul ediyor. Hatta “bedel ödenerek kazanıldığını”
söylüyor. Peki bu bedeli ödetenler Kemalist devletin savunucusu esas olarak
askeri ve sivil bürokrasi değil mi? Buna rağmen Perinçek, partisine askeri güçleri neden dolduruyor? İşçi Partili
emekli general, subay, astsubay ve emniyet mensupları halka hiçbir demokratik
hak tanımayan TC devletine karşı mıdır, değil midir? Bunu bilelim!!
Perinçek, alıntılar yaptığımız röportajında bir yandan devlet
karşıtı bir role soyunuyor öte yandan şu satırlarıyla da devlete övgü düzüyor
ve komünist hareketin gelişememesini TC’nin kitlelerin gözünde “itibar
sahibi oluşu”na bağlıyor.
Perinçek’in torbasında bol yalan var. Sırtındaki yalan torbasıyla uzun
yıllardır, seke seke dolaşıyor.
“Türkiye’de sosyalist hareket 1900’lü
yıllarda başladı. 1920’de Türkiye Komünist Partisi kuruldu. Fakat 1960’lara
kadar TKP kitlelerle önemli bağlar kuramadı. Bunun nesnel nedeni de Kemalist
devrimin, yeni, genç bir cumhuriyet kurmuş olması. Büyük itibarı var.”
Evet, Perinçek böyle diyor: “Büyük
itibarı var.”
Şimdi yıllar öncesine
gidelim, Kemalizm ve itibarına dair Perinçek’in
Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi Davası Savunmasında neler yazıldığını
görelim. Okuyacağımız satırlarda çizilen Kemalizm portresi ve Kemalizm pratiği
tamamen karşı-devrimci, halk düşmanı ve zulüm uygulayan bir pratiktir. Dolayısıyla
itibar kazanması bir yana düşmanlık kazanması söz konusudur.
“Hızla büyüyen ve emperyalizmle uzlaşan
Kemalist burjuvazi, toprak ağalarıyla ittifak yaptı.
“Toprak ağaları ve Kurtuluş Savaşının
önderleri, mücadele sırasında köylülerin ve toprak sahibi olan azınlıkların
mallarına ve topraklarına el koyarak güçlenmişlerdi. 1927’de çıkarılan bir
kanunla dağıtılan hazine topraklarının yüzde 90’ını toprak ağaları gaspettiler.” (Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi
Davası/Savunma, s.166, Aydınlık Yayınları, İkinci Baskı: Kasım 1974)
“… Kurtuluş Savaşının burjuva önderliği
halk kitleleriyle birleşmedi, tam tersine toprak ağalarıyla ittifak yaparak
halkı baskı altına alan bir diktatörlük kurdu. Sovyetle Birliği ve dünya
halklarıyla dostluğunu sağlamlaştırmadı, tam tersine emperyalistlerle uzlaştı.” (TİİKP Davası / Savunma, s.167)
“Halkın sırtına basarak iktidara geldiler ve halkı ezdiler
“Kemalist burjuvazi diktatörlüğünü kurar
kurmaz ‘sosyal barış’ politikasıyla emekçi yığınları kendi iktidarına boyun
eğdirmeye çalıştı. ‘İmtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış bir
kitleyiz’ sözleri burjuvazinin şiarı oldu” (TİİK Davası / Savunma, s.168)
“1923 Temmuzunda Kemalist iktidar, Türkiye
İşçi Çiftçi Sosyalist Fırkası, Beynelmilel İşçiler İttihadı ve ona bağlı sendikaları
kapattı.” (TİİKP Davası / Savunma, s.168)
“Milli Türk Ticaret Birliği’nin
Genel Sekreteri Ahmet Hamdi Başar, bu sahte işçi örgütlerinin gerçek yüzünü
İsmet Paşa’ya şöyle anlatıyordu:
‘İstanbul’da liman amelesi Halk Fırkası
adına sömürülüyor. Amelenin bir sandığı vardır. Bu sandık onları korumak,
hastalarına bakmak, muhtaçlara yardım etmek için kurulmuştur. Amelenin
yövmiyesinden yüzde üç kesilir, şirket de yüzde 3 verir. Cemiyetin başına Halk
Fırkası tarafından reis, idare heyeti azası ve katip diye bir takım adamlar
konmuştur. Reis, filan vekilin akrabası bir şeyhtir. Katib-i umumi azledilmiş
bir mülkiye amiri, azalarından biri falanın akrabası, diğeri de falanın
kayırmasıdır. Reis dört yüz lira, azalar iki yüz lira aylık alırlar. Sandığın
gelirleri ancak masrafları karşılar. Cemiyet sadece bir yığıntı yeri olmuştur.
Cemiyete bağlı olmayan ameleye iş verilmez. Onun için çocuğu evinde ilaç
beklerken amele, Cemiyet ismi verilen bu tufeyli istismar yuvasını Halk
Fırkası’nın kendisi olarak görüyor. … Bu vaziyet yalnız liman amelesi için
değil, bütün amele için aynıdır. Gündelikleri ve kazançları, onları ve
ailelerine en sefil hayat şartlarını bile korumaktan (uzaktır).” (
“Hatıralar”, Barış Dünyası, sayı: 63) [TİİKP Davası / Savunma, s. 169]
“1924’te komünistlerin önderliğinde
kurulan ve gerçek bir işçi örgütü olan Amele Teali Cemiyeti’nin önderleri, 1
Mayıs 1925’te bildiri dağıttıkları bahanesiyle tutuklandılar. 7
ile 17 sene arasında kürek cezasına çarptırıldılar.” (TİİKP Davası /
Savunma, s.169)
“Kemalist iktidar, en tabii hakları için
mücadele eden işçilere vahşice saldırdı. Ağır bir baskı rejimi kurdu. Yabancı
patronları destekledi Onların menfaatleri için işçileri katletti. İşçi
sınıfının bütün hakları gaspedildi. Grev hakkı ve teşkilatlanması
yasaklandı.” (TİİKP Davası / Savunma, s.170)
“Daha 1922’de, İstanbul Milli Hükümetin
eline geçtiği sırada, Bomonti Bira fabrikasında İngiliz patrona karşı grev dipçikle
bastırıldı.” (TİİKP Davası / Savunma, s.170)
“1923 yılında 32 bin işçi on büyük grev
yaptı. …
“1923 Ağustos’unda İzmir-Aydın demiryolu işçilerinin
grevinde, Kemalist hükümet İngiliz kapitalistlerinin isteğiyle,
işçileri silah zoruyla çalışmaya zorladı.” TİİKP Davası / Savunma, s. 170)
“1925 yılında tramvay işçileri ve gaz
şirketi işçileri işi bıraktılar. 1926 yılında hamallar ve liman işçileri,
gündeliklerinden yüzde 15’ini haraç olarak isteyen liman işletmesi tekeline
karşı direnişe başladılar. İşçilerle polis ve şirketin adamları arasında
sürekli çatışmalar oldu, birçok işçi tutuklandı.” (TİİKP
Davası / Savunma, s.171)
“1927 yılının Ocak ayında, İstanbul’da
liman işletmesi tekelinin kendilerine olan borcunu ödemesini isteyen 3 bin
kayıkçı grev ilan etti.”
(TİİKP Davası / Savunma, s.171)
“1927 yılının Ocak ayında, Fransız
şirketine karşı, Adana demiryolu işçilerinin grevi patladı.” (TİİKP Davası / Savunma, s.171)
“Kemalist diktatörlük, Kürt halkına milli
baskı ve eritme politikası uyguladı. Şeyh Sait isyanı sırasında Kürt
köylülerini kitleler halinde katletti.” (TİİKP Davası / Savunma, s.172)
“1931’de çıkarılan basın kanunuyla halkın
basın hürriyeti tamamen yok edildi. Yeni yayınlar çıkarmak imkansız
hale getirildi, basına sansür uygulandı.” ( TİİKP Davası / Savunma, s.177)
“1936’da faşist İtalyan ceza
kanunundan alınan 141 ve 142. maddeler Ceza Kanunu’na eklendi.” (TİİKP
Davası / Savunma, s.177)
“Fakat biz aynı zamanda,
Kemalist diktatörlüğün işçi ve köylüleri ezen burjuva karakterini ortaya koyar
ve onunla mücadele ederiz.” TİİKP
Davası / Savunma, s.177)
“ ‘Milli Şef’in faşist diktatörlüğü
bunlarla da yetinmedi, 1944 yılında Milli Korunma Kanunu’na eklenen maddelerle
işçi ve köylüler üzerindeki sömürü ve zulüm arttırıldı.”
(TİİKP Davası / Savunma, s.180)
“1930’lardan itibaren artan bir şekilde
faşist tedbirler alan iktidar, savaşı bahane ederek halk üzerindeki baskı ve
sömürüsünü yoğunlaştırdı.”
(TİİKP Davası / Savunma, s.180)
“Varlık Vergisiyle azınlıklara zulüm
yapıldı. Bu vergiyi ödemeyenlerden 2057 kişi Hitler’in toplama kamplarına
benzeyen Aşkale’deki çalışma kampına
gönderildi.” (TİİKP Davası
/ Savunma, s.182)
“1943 yılında Özalp’te 33 Kürt köylüsü
kurşuna dizildi.” (TİİKP Davası / Savunma,
s.183)
“Halk, ekmek, şeker, gaz, hatta kefen için
bez dahi bulamazken, işbirlikçi burjuvazi ve toprak ağaları savaş ekonomisi adı
altında vurgunculuk ve karaborsacılık yoluyla büyük sermayeler biriktirdiler.
Rüşvet ve soygunculuk devletin resmi politikası oldu.”
(TİİKP Davası / Savunma, s.183)
Buraya kadar Perinçek’in ünlü kitabı olan ve onu
ayaklarından asıp bağırsaklarındaki pisliği ağzından getiren bir kitap olan Türkiye
İhtilalci İşçi Köylü Partisi Davası / Savunma’dan alıntılar yaptık. Ve
her alıntı Perinçek’in kendisini
yalanlıyordu. Nerede o “Cumhuriyet’in kitleler üzerindeki itibarı? İtibar
değil, baskı; itibar değil zulüm; itibar değil fakirlik, işsizlik yerleşti
halkların yüreklerine ve beyinlerine.