15 Ağustos 2012 Çarşamba

PERİNÇEK
    GÖREV İCABI
       BİR SOLCUDUR !!(21)


Amaç derin devletin menfaatlerine göre bir yol izlemek…
  Perinçek, onlarca yazısında birbiriyle çelişen fikirler, birbiriyle çelişen tespitler ve tahliller ileri sürüyor. Bu durum onun her dönemde ayrı bir maske takmasından ileri geliyor. Bu maske “görev icabı” takılıyor.
     Amaç derin devletin menfaatlerine göre konuşmak, menfaatlerine göre bir strateji-taktik  izlemek olunca maskeler mecburiyet arzediyor.
     Perinçek’in sadece savunduğu fikirler, tahliller, tespitler “görev icabı” olmakla kalmıyor, aynı zamanda kurduğu illegal bir parti ve üç legal parti de “görev icabı” faaliyet göstermiş partiler olarak tarihe geçiyor.
     Devrimciler kurdukları her partiyi, devrimi gerçekleştirecek bir örgüt olduğu için kurarlar. Ve bu örgüt, sempatizan, kadro ve yöneticilerden oluşur. Partiyi oluşturan sempatizan, kadro ve yöneticiler Marksizmin ışığında belirlenmiş parti tüzük ve programını benimsemiş insanlardır. Bunlar devrimin insanlarıdır. Devrimin çocukları, devrimin gençleri, devrimin orta yaşlı ve yaşlı insanlarıdır. Bu vasıflı insanlarla devrime önderlik edilir. 
     Şimdi Perinçek’in devrim konusundaki görüşlerine bakalım. Bu görüşler 1994 yılında ileri sürülmüştür. Son yıllarda ise bambaşka görüşlerle karşı karşıyayız.
     Perinçek der ki:
     “Devrimin kendisi yasadışı bir olay. Hiçbir yasa devrimin yapılmasına izin vermez. Tersine bütün yasalar devrime karşıdır. (Demek oluyor ki, Perinçek’in Atatürk’ünün çıkardığı yasalar da proleter devrime karşıdır. Ve demek ki, Perinçek’in Atatürk’ünün çıkardığı yasalara karşı mücadele etmek gerekir. O yasalar karşı-devrimci yasalardır. Atatürk de karşı-devrimcidir. Bunu demek istemiyor mu Perinçek mi? TB)” [Aktaran Teori dergisi, Mart 1994 sayı: 51, s.26, Özgür Bilim dergisi ile röportaj.]
      Perinçek devrimin yasadışı bir olay olduğunu ilan ediyor; peki Perinçek’in partisinde son beş-altı yılda yer alan ve bazıları Merkez Komitesi’ne bile alınmış olan emekli general, subay ve astsubaylar, yasadışı devrimden yana mı?
     Ve yine aynı röportajda Perinçek diyor ki:
     “Hiçbir yasa devrimin yapılmasına izin vermez. Tersine, bütün yasalar devrime karşıdır. Dolayısıyla devrim yasadışı bir pratiktir.”
     Bunları söyleyen Perinçek’in İşçi Partisi’ndeki emekli general ve subaylar, emekli emniyet müdürü ve benzerleri bu görüşlere katılıyor mu? Katılıyorsa, bu görüşler Kemalist burjuva düzenin yıkılması için yürütülecek bir “yasadışı pratiği” onaylamış olmuyorlar mı? Bu şahıslar bu durumda hem Atatürkçü hem de Atatürk’ün kurduğu devlete nasıl oluyor da karşılar? Buradan şu ortaya çıkmıyor mu? Perinçek partisinin üyesi emekli general, subay, astsubay, emniyet müdürü ve benzerleri de “görev icabı” mı Perinçek partisinin üyesi ve böyle bir faaliyetin içinde “görev icabı” mı bulunuyorlar.
     Aynı röportajda, aynı konuda Perinçek’in neler söylediğine bakmaya devam edelim.
     “Bedel ödemeden demokrasi olmaz. Türkiye’de mevcut demokratik haklar bedel ödenerek kazanıldı. Devlet bunları vermedi.”
     Anlaşılan o ki, Perinçek Türk devletinin halka hiçbir demokratik hak vermediğini kabul ediyor. Hatta “bedel ödenerek kazanıldığını” söylüyor. Peki bu bedeli ödetenler Kemalist devletin savunucusu esas olarak askeri ve sivil bürokrasi değil mi? Buna rağmen Perinçek, partisine askeri güçleri neden dolduruyor? İşçi Partili emekli general, subay, astsubay ve emniyet mensupları halka hiçbir demokratik hak tanımayan TC devletine karşı mıdır, değil midir? Bunu bilelim!!
     Perinçek, alıntılar yaptığımız röportajında bir yandan devlet karşıtı bir role soyunuyor öte yandan şu satırlarıyla da devlete övgü düzüyor ve komünist hareketin gelişememesini TC’nin kitlelerin gözünde “itibar sahibi oluşu”na bağlıyor. Perinçek’in torbasında bol yalan var. Sırtındaki yalan torbasıyla uzun yıllardır, seke seke dolaşıyor.
     “Türkiye’de sosyalist hareket 1900’lü yıllarda başladı. 1920’de Türkiye Komünist Partisi kuruldu. Fakat 1960’lara kadar TKP kitlelerle önemli bağlar kuramadı. Bunun nesnel nedeni de Kemalist devrimin, yeni, genç bir cumhuriyet kurmuş olması. Büyük itibarı var.”
     Evet, Perinçek böyle diyor: “Büyük itibarı var.”
     Şimdi yıllar öncesine gidelim, Kemalizm ve itibarına dair Perinçek’in Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi Davası Savunmasında neler yazıldığını görelim. Okuyacağımız satırlarda çizilen Kemalizm portresi ve Kemalizm pratiği tamamen karşı-devrimci, halk düşmanı ve zulüm uygulayan bir pratiktir. Dolayısıyla itibar kazanması bir yana düşmanlık kazanması söz konusudur.
     “Hızla büyüyen ve emperyalizmle uzlaşan Kemalist burjuvazi, toprak ağalarıyla ittifak yaptı.
     “Toprak ağaları ve Kurtuluş Savaşının önderleri, mücadele sırasında köylülerin ve toprak sahibi olan azınlıkların mallarına ve topraklarına el koyarak güçlenmişlerdi. 1927’de çıkarılan bir kanunla dağıtılan hazine topraklarının yüzde 90’ını toprak ağaları gaspettiler.” (Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi Davası/Savunma, s.166, Aydınlık Yayınları, İkinci Baskı: Kasım 1974) 
     “… Kurtuluş Savaşının burjuva önderliği halk kitleleriyle birleşmedi, tam tersine toprak ağalarıyla ittifak yaparak halkı baskı altına alan bir diktatörlük kurdu. Sovyetle Birliği ve dünya halklarıyla dostluğunu sağlamlaştırmadı, tam tersine emperyalistlerle uzlaştı.” (TİİKP Davası / Savunma, s.167)
     “Halkın sırtına basarak iktidara geldiler ve halkı ezdiler
     “Kemalist burjuvazi diktatörlüğünü kurar kurmaz ‘sosyal barış’ politikasıyla emekçi yığınları kendi iktidarına boyun eğdirmeye çalıştı. ‘İmtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış bir kitleyiz’ sözleri burjuvazinin şiarı oldu” (TİİK Davası / Savunma, s.168)
     “1923 Temmuzunda Kemalist iktidar, Türkiye İşçi Çiftçi Sosyalist Fırkası, Beynelmilel İşçiler İttihadı ve ona bağlı sendikaları kapattı.” (TİİKP Davası / Savunma, s.168)
     “Milli Türk Ticaret Birliği’nin Genel Sekreteri Ahmet Hamdi Başar, bu sahte işçi örgütlerinin gerçek yüzünü İsmet Paşa’ya şöyle anlatıyordu:
     ‘İstanbul’da liman amelesi Halk Fırkası adına sömürülüyor. Amelenin bir sandığı vardır. Bu sandık onları korumak, hastalarına bakmak, muhtaçlara yardım etmek için kurulmuştur. Amelenin yövmiyesinden yüzde üç kesilir, şirket de yüzde 3 verir. Cemiyetin başına Halk Fırkası tarafından reis, idare heyeti azası ve katip diye bir takım adamlar konmuştur. Reis, filan vekilin akrabası bir şeyhtir. Katib-i umumi azledilmiş bir mülkiye amiri, azalarından biri falanın akrabası, diğeri de falanın kayırmasıdır. Reis dört yüz lira, azalar iki yüz lira aylık alırlar. Sandığın gelirleri ancak masrafları karşılar. Cemiyet sadece bir yığıntı yeri olmuştur. Cemiyete bağlı olmayan ameleye iş verilmez. Onun için çocuğu evinde ilaç beklerken amele, Cemiyet ismi verilen bu tufeyli istismar yuvasını Halk Fırkası’nın kendisi olarak görüyor. … Bu vaziyet yalnız liman amelesi için değil, bütün amele için aynıdır. Gündelikleri ve kazançları, onları ve ailelerine en sefil hayat şartlarını bile korumaktan (uzaktır).” ( “Hatıralar”, Barış Dünyası, sayı: 63) [TİİKP Davası / Savunma, s. 169]
     “1924’te komünistlerin önderliğinde kurulan ve gerçek bir işçi örgütü olan Amele Teali Cemiyeti’nin önderleri, 1 Mayıs 1925’te bildiri dağıttıkları bahanesiyle tutuklandılar. 7 ile 17 sene arasında kürek cezasına çarptırıldılar.” (TİİKP Davası / Savunma, s.169)
     “Kemalist iktidar, en tabii hakları için mücadele eden işçilere vahşice saldırdı. Ağır bir baskı rejimi kurdu. Yabancı patronları destekledi Onların menfaatleri için işçileri katletti. İşçi sınıfının bütün hakları gaspedildi. Grev hakkı ve teşkilatlanması yasaklandı.” (TİİKP Davası / Savunma, s.170)
     “Daha 1922’de, İstanbul Milli Hükümetin eline geçtiği sırada, Bomonti Bira fabrikasında İngiliz patrona karşı grev dipçikle bastırıldı.” (TİİKP Davası / Savunma, s.170) 
     “1923 yılında 32 bin işçi on büyük grev yaptı. …
     “1923 Ağustos’unda İzmir-Aydın demiryolu işçilerinin grevinde, Kemalist hükümet İngiliz kapitalistlerinin isteğiyle, işçileri silah zoruyla çalışmaya zorladı.” TİİKP Davası / Savunma, s. 170)
     “1925 yılında tramvay işçileri ve gaz şirketi işçileri işi bıraktılar. 1926 yılında hamallar ve liman işçileri, gündeliklerinden yüzde 15’ini haraç olarak isteyen liman işletmesi tekeline karşı direnişe başladılar. İşçilerle polis ve şirketin adamları arasında sürekli çatışmalar oldu, birçok işçi tutuklandı.” (TİİKP Davası / Savunma, s.171)
     “1927 yılının Ocak ayında, İstanbul’da liman işletmesi tekelinin kendilerine olan borcunu ödemesini isteyen 3 bin kayıkçı grev ilan etti.” (TİİKP Davası / Savunma, s.171)
     “1927 yılının Ocak ayında, Fransız şirketine karşı, Adana demiryolu işçilerinin grevi patladı.” (TİİKP Davası / Savunma, s.171)
     “Kemalist diktatörlük, Kürt halkına milli baskı ve eritme politikası uyguladı. Şeyh Sait isyanı sırasında Kürt köylülerini kitleler halinde katletti.” (TİİKP Davası / Savunma, s.172)
     “1931’de çıkarılan basın kanunuyla halkın basın hürriyeti tamamen yok edildi. Yeni yayınlar çıkarmak imkansız hale getirildi, basına sansür uygulandı.” ( TİİKP Davası / Savunma, s.177)
     “1936’da faşist İtalyan ceza kanunundan alınan 141 ve 142. maddeler Ceza Kanunu’na eklendi.” (TİİKP Davası / Savunma, s.177)
     “Fakat biz aynı zamanda, Kemalist diktatörlüğün işçi ve köylüleri ezen burjuva karakterini ortaya koyar ve onunla mücadele ederiz.” TİİKP Davası / Savunma, s.177)
    “ ‘Milli Şef’in faşist diktatörlüğü bunlarla da yetinmedi, 1944 yılında Milli Korunma Kanunu’na eklenen maddelerle işçi ve köylüler üzerindeki sömürü ve zulüm arttırıldı.” (TİİKP Davası / Savunma, s.180)
     “1930’lardan itibaren artan bir şekilde faşist tedbirler alan iktidar, savaşı bahane ederek halk üzerindeki baskı ve sömürüsünü yoğunlaştırdı.” (TİİKP Davası / Savunma, s.180)
     “Varlık Vergisiyle azınlıklara zulüm yapıldı. Bu vergiyi ödemeyenlerden 2057 kişi Hitler’in toplama kamplarına benzeyen Aşkale’deki  çalışma kampına gönderildi.” (TİİKP Davası / Savunma, s.182)
     “1943 yılında Özalp’te 33 Kürt köylüsü kurşuna dizildi.” (TİİKP Davası / Savunma, s.183)
     “Halk, ekmek, şeker, gaz, hatta kefen için bez dahi bulamazken, işbirlikçi burjuvazi ve toprak ağaları savaş ekonomisi adı altında vurgunculuk ve karaborsacılık yoluyla büyük sermayeler biriktirdiler. Rüşvet ve soygunculuk devletin resmi politikası oldu.” (TİİKP Davası / Savunma, s.183)
     Buraya kadar Perinçek’in ünlü kitabı olan ve onu ayaklarından asıp bağırsaklarındaki pisliği ağzından getiren bir kitap olan Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi Davası / Savunma’dan alıntılar yaptık. Ve her alıntı Perinçek’in kendisini yalanlıyordu. Nerede o “Cumhuriyet’in kitleler üzerindeki itibarı? İtibar değil, baskı; itibar değil zulüm; itibar değil fakirlik, işsizlik yerleşti halkların yüreklerine ve beyinlerine.