15 Ağustos 2012 Çarşamba

BİR DİNCİ KÜRT'E
ELEŞTİREL BAKIŞ  


Ön Açıklama :

Altan Tan 2011 seçimlerinde BDP'li y urtsever ve devrimci Kürt halkı sayesinde TC Meclis'ine girdi.
 
   Ancak Tan ne yurtsever, ne de Devrimci Kürt'tür. O bir Dinci-Kürt'tür. Ve dinci bir Kürt devletinden yanadır. Evet sağcı bir partiden değil de sol bir görüş/blok'tan aday olması ilginçtir. Bu durumda ortaya iki farklı tavır çıkacaktır. a) Altan Tan'a diyalektik tarihsel materyalist anlamda toplum nedir, ulus nedir, sınıf nedir ve en önemlisi de din nedir'i öğretmek. b) Altan Tan'ı ciddiye almadan olduğu gibi bırakmak,  "ateş olsa cürmü kadar yer yakar" zihniyetinde olmak. Ben birinci seçenekten yanayım. Tabii dürüst bir ruh, dürüst bir kişilik taşıyorsa ve kendisine yapılan anlatım da onu ikna edecek bilgi birikimi ile yapılıyorsa ve de Altan Tan özellikle Turan Dursun'un kitaplarıyla tartışıp kendi vicdanında yenilgi içinde olduğunu kabul ediyorsa problem yok. Tabii Turan Dursun yazılarıyla dini rezil eden büyük bir şahsiyettir. Din bugüne kadar hiç bu kadar rezil olmamıştı. Öte yandan onun eksik bıraktığı, tamamlaması için ideolojik-siyasi donanımının yeterli olmadığı konuları da bizlerin tamamlaması gerekiyor. Altan Tan taktik açıdan da olsa bir şekilde sol ile bağlantı kurmuştur. Bu bağlantı onun şahsında değil ondaki gerici dinci zihniyet açısından pahalıya malolmalıdır.
     Şimdi Altan Tan ile Ezgi Başaran'ın yaptığı röportajı görelim ve eleştirilerimizi bu düzlemde ortaya koyalım.
  
Ümmetçi kalınabilseydi Kürt sorunu çözülürdü
EZGİ BAŞARAN

11/07/2011

     Şeyh Sait'i Fatiha okuyarak anan BDP Diyarbakır Milletvekili Altan Tan "Kürt din karşıtlığı Kemalizmin taklididir, kökü kurusun" diyor.
 
     Ümmetçi kalınabilseydi Kürt sorunu çözülürdü

     Şeyh Sait’i anma töreninde ilginç bir olay yaşanmış… Neler oldu? Bütün törenlerde anılan kişiler ve hareketlerle ilgili bir saygı ifadesinde bulunulur.

             Nasıl bir ifade oluyor genelde?
 
   Laik seküler birisi saygı duruşunda bulunur,  Hıristiyan olan istavroz çıkarır,  Müslüman da Fatiha okur. Bu konuda herkes serbesttir. Fakat Şeyh Sait ve idam edilen 46 arkadaşıyla ilgili törendeki tavrımız o insanların inancına göre şekillenmeliydi. Ölen bu 47 kişinin tamamı Nakşibendi tarikatına üye İslamcı kişilerdi. Yani Müslüman şahsiyetler, din âlimleri… Sadece fotoğraflarına baksanız bunu açıkça görürsünüz. Sakallı, sarıklı, cüppeli insanlar bunlar. İkinci konu; bu anma törenine katılanların da yüzde 90’ı Müslüman dindar insanlar.

     Nereden biliyorsunuz?
     E tanıyorum. Aralarında laikler de vardır ama çoğu mütedeyyindi. Dolayısıyla bana göre  o yüzde 90’ın törende Fatiha okuması gerekirdi.

     Siz öyle mi dediniz o sırada?
     Saygı duruşu yapalım çağrısında bulunuldu. Ben de “Fatiha okunmalı” dedim ve okumaya başladım. Bunun üstüne insanlar benimle birlikte dua etti. Kimse de yadırgamadı. Yani bir insan Müslümansa, Müslüman şahsiyetlere saygısını Fatiha okuyarak göstermelidir. Bu kadar basit.
     
    PKK’nin çok sekter olması, Kürt siyasi hareketini nasıl etkiliyor?
     Kürt siyasi hareketi dediğin kim? Tarih boyunca Kürt milli haklarıyla ilgili mücadele edenleri kastediyorsak ayrı bir tanım, PKK’yi kastediyorsak ayrı bir tanım var. PKK, başlangıcı sosyal Marksizm olan, laik bir harekettir. Kendi tercihi. Ama Şeyh Ubeydullah Nehri’den Şeyh Sait’ten ve Şeyh Abdülselam Barzani’den bugüne kadar bir Kürt siyasal hareketinden söz ediyorsak laik çizgiden daha yoğun bir İslami, hatta Nakşibendi çizgi var.
      
   Kürt siyasal hareketinin iki ana damarı vardır diyorsunuz?
    Evet, birisi seküler çizgi, diğeri de İslami hatta tarikatlara bağlı bir çizgidir. Kadiri olanlar da var ama ağırlık Nakşibendi’lerdedir.
    
   Son 30 yılda PKK dışında kalan Kürt siyasal hareketinin İslam’la münasebetinde ne gibi değişiklikler oldu?
    Son 50-60 yılı değerlendirmek daha doğru olur. Dönüm noktası Demokrat Parti’dir (DP). DP, ABD politikalarının Türkiye üzerindeki etkisi, Türkiye’nin NATO’ya girmesi ve yeşil kuşak projelerinden sonra rejime muhalif olan Müslüman Türkler nasıl sağcılığa, milliyetçiliğe, kapitalizme doğru evrildiyse dindar Kürt siyasal hareketleri de büyük oranda sağa kaydı. Rejime dini inanç ve etnik Kürt kimliklerinden dolayı muhalif olan Müslüman Kürt ana gövde bir müddet sonra, sağa kaymakla kalmadı devlete doğru evrildi. Bu ana bir yol ayrımıdır ve başlangıcı 1950 yılı, DP dönemidir.

     Sonra ne oldu?
   O tarihlerden sonra Kürt siyasal hareketinin etnik kimlikle ilgili taleplerini daha çok sosyalist, üniversiteli Kürt gençleri üstlenmeye başladı. Bu du rumun bir ana cadde haline gelmesi 1960’tan sonradır. İlerleyen dönemde medrese kökenli, Kürt meselesini savunan, Molla Mustafa Barzani ve KDP çizgisine yakın duranlar iyice sağa kayınca sol, sosyalist, Marksist Kürt kimlik mücadelesi belirginleşti. PKK onun içinden çıktı. O nedenle de son 30 yılda ana Kürt kimliği mücadelesi bu sol sosyalist çizgide hareket etti.

     Sosyalist Kürt çizgisinin başka tali yolları yok mu?
    Olmaz mı… Aynı Kemalistlerde olduğu gibi o çizgide İslam düşmanı bir kesim de oluştu.

     Niye sizce?
   Kürt din karşıtlığı Kemalizmin, Baas partisinin taklididir. Ve yine Kürtlerdeki din karşıtlığı ile Cemal Abdülnasır’ın Arap sosyalizmi de kardeştir. Bunların hepsinin kökü kurusun diyelim.

     Genç Kürtlerin günlük hayatında din ne kadar var?
Türkiye’deki Müslüman Türk ana akımında Milli Görüş ve tarikatlar iktidardı. Sonrasında da Nurcular ve Gülen Cemaati buna eklendi. Bu koalisyon 1950’de önce iktidardan yemlenmeye başladı. Adalet Partisi döneminden sonra ortak, AK Parti döneminde ise iktidara sahip oldu. Ortaklık veya işçilik dönemi geçti yani. Keşke ortak olmadan sahip olm aya geçen süre zarfında ümmetçi çizgilerini koruyabilselerdi… Savruldular. Milliyetçileştiler, devletlü oldular. Yani Başbakan’a Turgut Özal ol dediler, Süleyman Demirel oldu. Bu durum Türkiye’nin orta bölgesine oturdu. Tam olarak Nevşehir, Kırşehir, Yozgat, Kayseri, Konya, Maraş, Erzurum, Rize, Gümüşhane, Bayburt hattına…

     Kürt gençlerini konuşuyorduk…
   Herhalde oraya geliyorum! Türk Müslüman ana akımındaki bu hat Kürt gençlerinde tam bir aksülamel yarattı, yani ters tepti. Çünkü bu yapılanın Kemalizm’e boya vurmak olduğunu fark ediyor gençler. İktidarın sahibi olan Müslüman Türkler ümmetçi kalabilselerdi, her şey farklı olabilirdi.

     Ne demek o?
     Ümmetçilik; 1- Bütün Müslümanları kendisine eşit görmektir. Mesela Türkçe anadilde eğitim varsa Kürtçe anadilde eğitim de vardır. 2- Müslüman olmayan herkesin de ticaret, eğitim, kendini ifade etme hakkı vardır. ‘Kemalist İslamcılarımız’ bu manada ümmetçi olabilseydi, başta Kürt sorunu olmak üzere bütün sorunları çözülürdü.
      
    Ümmetçilik her şeyin ilacı mı diyorsunuz?
   Alevi sorunundan Ruhban Okulu’na kadar her şey ümmetçilik zihniyetiyle çözülürdü. Üstüne anti-kapitalist bir dünya da beraberinde gelirdi.
 
    Dindar orta yaşlı Kürtler kimlik bunalımı yaşıyor
   Peki ümmetçi olmayan Türk Müslüman hareketi, Kürt Müslümanları nasıl etkiledi? Büyük bir sıkışma yaşandı. Kürt gençleri “Bunların Müslümanlığından da bir şey çıkmaz”dan “Müslümanlıktan bir şey çıkmaz” noktasına vardı son 10 yılda. Dindar orta yaşlı Kürtlerde de bir kimlik bunalımı meydana geldi.
 
     Nasıl bir kimlik bunalımı bu?
  Şöyle… Batıdaki İslami grup ve cemaatlerin içinde kalarak var olmak istedikleri zaman etnik Kürt kimliklerinin inkâr edildiğini gördüler. Örneğin bir Nurcu cemaatin içindeki Müslüman Kürt, etnik kimliğini öne çıkarmak istediğinde dışlandı. Aynı şekilde; seküler Kürt hareketinin içine girip Müslümanlığından dem vurmaya kalktığı zaman da tepki gördü. Şimdi ben hem Müslüman’ım, hem de ticaretimi, eğitim sistemimi Allah’ın emrettiği şekilde yapmak istiyorum. Böyle istediğim için bana mürteci diyorlar.

     Sizin gibi düşünen çok var mı Kürt siyasi hareketinde?
  Allah sayımızı arttırsın. Bence Kürtlerin dörtte üçü Müslüman’dır. Ve onlar ne Müslümanlıklarından ne de Kürtlüklerinden vazgeçmek istiyorlar. Ben de o noktadayım.
  
   İkisinden de vazgeçmeyen Kürtler farklı olarak ne istiyor?
   Kürtçe anadilde eğitim, demokratik özerklik istiyorum. Kamusal alanlarda dilimi kullanabilmek, kendi kendimi yönetmek istiyorum. Gerekirse ticaret ve hukukumu da Allah’ın emrettiği şekilde uygulamalıyım.
   
   Kürt siyasi hareketinde dinle çatışma dönemi bitti
     Peki BDP’de “Dinle derdimiz varmış gibi görünmek, bu topraklarda karşılık bulmaz” gibi pragmatik bir yaklaşım oluşuyor mu? Bence Kürt siyasal hareketi topyekün, halkın dini inançlarına saygılı bir noktaya geldi. Müslümanlıkla çatışma veya tasfiye etme bitti. Dini toplum hayatından kazıma huyu büyük oranda değişti. Ama şu anda Kürt siyasal hareketi için ‘İslamcı’ denemez, böyle bir iddiası da yok.
   Bir ankete göre Saadet Partisi’ne oy veren kadınların yüzde 70’i başörtülü. Aynı dönemde DTP’ye oy veren kadınların ise yüzde 83’ü. Yine oy veren kitlenin yüzde 80’e yakını oruç tutuyor, en az yarıdan fazlası beş vakit namaz kılıyor. Şimdi siz bu halkın inancıyla çatışırsanız mesafe alamazsınız. Bu siyasi pragmatizmin dışında da bir şey var: İnsanlar zaman geçtikçe herkesi aynı düşünce kalıbına sokmanın mümkün olmadığını görüyor. Kürt halkının içinde de sosyal demokratı var, laik olanı var, dindar olanı var. Dolayısıyla bu çoğulcu yapıyı kabul etmek zorunda kalıyorsunuz.

Öyleyse Kürt kimliğini de yeniden mi tanımlayacak BDP?
Bir Kürt milli kimliği oluşacaksa, bunu dini dışarıda tutarak yapamazsınız. Milliyetçiliğin Avrupa’daki gelişiminde de böyle. Tüm Avrupa Hıristiyan olmasına rağmen farklı farklı milli kiliseler var.

     Kürt camisi mi olmalı?
   Hayır. İslam tarihinde böyle bir geçmiş yok ama Kürtlerin o 1400 yıllık milli kimliği dini inançlarının harcıdır. Kürt edebiyatından, müziğinden, hikâyelerinden dini çıkar, ne kalır?
 
** ** **    
ELEŞTİREL BAKIŞ

     Altan Tan "Ümmetçi kalınabilseydi Kürt sorunu çözülürdü" diyor. Sayın Tan tarihe bakışınız yanlış. Tarihi ele alan ve değerlendirmelerde bulunan bir kişi "şöyle olsaydı, böyle olurdu" gibi tarihsel mantığa uymayan bir düşünüş  tarzı ile olaylara yaklaşmaz. O günün koşullarında öyle olması gerektiği için öyle olmuştur. Öyle olmasını şart kılan durumlar ve güçler meselesidir o anları yaratan. Peki sizin inandığınız benim de "fasaryadan bir nağme" olarak gördüğüm Allah'ınız neden sizden yana olup burjuva Kemal'in yerine ümmetçi Kemal'e önderlik nasip etmedi.

     b) Devrim yoluyla dini silindir gibi ezmek sadece Fransız ve Kampuchea'lı devrimcilere "nasip" olmuştur. Burjuva devrimi, burjuva hayat tarzı laik temele dayanır. Neden? Çünkü burjuvazi bilir ki, sahip olduğu servet ya babasından kalmıştır, bu da rejimde varolan kanunlar nedeniyledir. Miras kanununu kaldırırsanız burjuvazinin soyunu sopunu da bir anlamda silmiş olursunuz. Öte yandan burjuvaziyi burjuvazi yapan ne tespih çekerken ettiği dualardır. Ne de beş vakit yaptığı eğilip kalkma egzersizleridir ki, onlar buna namaz adını vermişler. Burjuvaziyi burjuvazi yapan artı-değer sömürüsüdür. Burjuvazi için vatan adını verdikleri bu "pazar"a burjuvazi ürünü doğrudan veya tüccar vasıtasıyla sunar ve mal burada para ile değiştirilir. Yani kapitalizm bir yönüyle de para-mal-para rejimidir. Ben bu işlemler ve bu süreç içerisinde dıştan bir müdahale göremedim yani Allah denilen o hayali varlık  bu süreçlerin neresinde rol alıyor veya kendisinin memur gibi kullandığı "melekleri mi" bu kapitalist ilişkilerin yürütülmesini düzenliyor.

     c) Sayın Altan Tan Kemalizm öncesi dönemde kapitalizmin şafağında feodalizmin çözülmeye başlamasıyla birlikte ulus denilen topluluklar ortaya çıktı. Sizin Peygamberiniz döneminde ulus kavramı yoktu ve olamazdı. Muhammet bey karısı sayesinde bir kervan tüccarı olarak hayatını sürdürüp, kılıç zoruyla da İslam'ı yayarken varolan toplum biçimi köleci toplum idi. Toplum daha o zaman esaslı bir biçimde ikiye bölünmüştü. Köleler ve köle sahipleri ve sizin peygamberiniz de düzenin adamı olarak köle ve cariyelere sahipti. Ancak o bir devrimci gibi köleci toplumu ortadan kaldırıp ezen ve ezilenin, zengin ve yoksulun bulunmadığı bir düzen kurmaya yönelmedi! Çünkü o bir gericiydi. Gerici Muhammet toplumu ikiye bölmek için uzun süre çalıştı. Bu nasıl bir bölünmeydi. Bu İslam'dan yana olan ve İslam'a karşı olanlar şeklinde bir bölünmeydi. Bu bölünme onun işine geliyordu; çünkü kendisinin köle sahibi aynı zamanda otorite sahibi kimliğini güçlendiriyordu. Ve o eşitlik gibi konuları asla gündeme getirmiyordu ve ayet adını verdiği tanrıdan geldiğini iddia ettiği sözlerinden bir çoğunda yani ayetlerde, hep şöyle diyordu: "Allah dilediğine dilediği kadar verir.", "Kaderinize razı olun" diyordu, "alınyazısı" diyordu. Dolayısıyla bu sömürü sistemini yıkın demiyordu. Zaten köleci toplum ile Ruhani İslami toplum aynı mantık üzerine kurulmuştur. Köleci toplumda köle sahipleri ve onun köleleri vardır. İslam da da Allah vardır ve onun kulları/köleleri vardır. Eğer köleler köle sahibini dinlemezse çeşitli cezalara çarptırılırlar. Allah'ın köleleri de yaratıldığı iddia edilen insanlardır. Bu insanlar Allah'ın ayetlerine uymazlarsa "cehennem" denilen işkencehanede yakılırlar. Bu insanlara irinli su içirilir. Boyunlarına kızgın halkalar geçirilir. Allahlarına tam anlamıyla inanır ve dediklerini yerine getirirlerse o insanlar da "cennet" denilen mekanla ödüllendiriliyor. Cennet'te
  bal akan ırmaklar var, süt akan ırmaklar var, elini daldırıp istediğin kadar içebiliyorsun. Gima, Şok gibi marketlerin aklına gelen, poşetleyip de müşteriye sunma fikri, Allah'ın aklına gelmemiş "elini daldır al, iç" diyor. Ve yine cennet denilen yerde "Memeleri yeni tomurcuklanmış huriler" var ve onlar cennetlik erkeklere sunuluyor. Ama tuvalet ihtiyacınızı nasıl karşılayacağınız belirtilmemiş. Fırınların, p astahanelerin olacağı da  belirtilmemiş; tabii Muhammet bey zamanında pastane mi vardı. Sifon çekilen, kağıt mendille kıçınızı sileceğiniz (pardon taharetleneceğiniz) modern yaşamın bilim ve teknolojisinin getirdiği imkanlar mı vardı?

     d) Şimdi Altan Tan muhakkak ki Kuran'ı okumuştur. Peki Kuran'da peygamberlerin kavimlere (etnik gruplara, uluslara) gönderildiği defalarca belirtilmiyor mu? Lut kavmine kendi kavminden, Semud kavmine kendi kavminden, Hud kavmine kendi kavminden, Ad kavmine kendi kavminden, İsrailoğullarına
  kendi kavminden ve en önemlisi Arap kavmine Muhammet'i Arapça bildikleri için anlamaları amacıyla gönderildiği yazıldığı halde, şimdi Altan Tan şunları düşünmüyor. Peki Türk kavmine bir Türk, Kürt kavmine bir Kürt, Slav kavmine bir Slav, Helen kavmine bir Helen peygamber neden gönderilmemiş. Ve yeri gelmişken İsa Yahudi olduğu halde neden yahudilere peygamber olarak gönderilmedi. İsa İncil'de diyor ki "Ben yeryüzüne tanrının krallığını ilan etmeye geldim."  Yani kavim belirtmiyor. Krallıktan bahsediyor. Ve dikkat edelim: Yahudilerin peygamberlerinin bir çoğu Kral'dır aynı zamanda. Ve kendini peygamber ilan etmiş şahısların Muhammet dışında hepsi Yahudi'dir. Anlaşılan o ki Altan Tan'ın Allah'ı Bir Arabı ve onlarca hatta yüzlerce Yahudiyi peygamberliğe layık görmüş. Evet Altan Tan'ın "din"dar kabul edilmesi için bir "Kürt Peygamber" bekliyorum. Ancak Muhammet benden sonra peygamberlik yolu kapanmıştır diyor. Evet Altan Tan şu anda peygambersizdir ve kitapsızdır. Altan Tan ile iki ortak noktamız ortaya çıktı birincisi Peygambersiz ve Kitapsız oluşumuz; ikincisi, seçimlerde kalbimizin "Blok" adaylarının kazanması için atması.

     e) Altan Tan'ın kavmi ile Muhammet arasında da şu noktada derin bir fark var. Kürtlerin kılıbığına rastlanmaz. Ama Muhammet eşi Hatice ölene kadar kılıbıktı. Çünkü kervanın yani mülkiyetin sahibi Hatice idi. Dolayısla ekonomik güç Hatice'deydi. Bu yüzdendir ki Muhammet'e Hatice'nin ölümüne kadar "İstediği kadar kadınla evlenebileceğine dair" ayet inmemiştir. Hatice'nin ölümüne kadar Muhammet tek eşlidir. Hatice'nin ölümünden sonraki yıllarda yani 54 yaşından 63 yaşına  kadar 13 ( yanlış okumadınız on üç ) kadınla evlilik sürdürmüştür. Ve karizmasını sarsmamak için de peygamberin eşleri müminlerin anneleri sayılmış ve de Muhammet'in ölümünden sonra dul kalan bu kadınlarla evliliği yasaklayan ayet yazdırmıştır.(Sürecek)
· · Paylaş · Düzenle · 11 Temmuz 2011