BİR DİNCİ KÜRT'E
ELEŞTİREL BAKIŞ
Ön Açıklama :

Altan Tan 2011 seçimlerinde BDP'li y urtsever ve devrimci Kürt halkı sayesinde TC Meclis'ine girdi.
Ancak Tan ne
yurtsever, ne de Devrimci Kürt'tür. O bir Dinci-Kürt'tür. Ve dinci bir
Kürt devletinden yanadır. Evet sağcı bir partiden değil de sol bir
görüş/blok'tan aday olması ilginçtir. Bu durumda ortaya iki farklı
tavır çıkacaktır. a) Altan Tan'a diyalektik tarihsel materyalist anlamda
toplum nedir, ulus nedir, sınıf nedir ve en önemlisi de din nedir'i
öğretmek. b) Altan Tan'ı ciddiye almadan olduğ
u gibi bırakmak,
"ateş olsa cürmü kadar yer yakar" zihniyetinde olmak. Ben birinci
seçenekten yanayım. Tabii dürüst bir ruh, dürüst bir kişilik taşıyorsa
ve kendisine yapılan anlatım da onu ikna edecek bilgi birikimi ile
yapılıyorsa ve de Altan Tan özellikle Turan Dursun'un kitaplarıyla
tartışıp kendi vicdanında yenilgi içinde olduğunu kabul ediyorsa problem
yok. Tabii Turan Dursun yazılarıyla dini rezil eden büyük bir
şahsiyettir. Din bugüne kadar hiç bu kadar rezil olmamıştı.
Öte yandan onun eksik bıraktığı, tamamlaması için ideolojik-siyasi
donanımının yeterli olmadığı konuları da bizlerin tamamlaması gerekiyor.
Altan Tan taktik açıdan da olsa bir şekilde sol ile bağlantı kurmuştur.
Bu bağlantı onun şahsında değil ondaki gerici dinci zihniyet açısından
pahalıya malolmalıdır.
u gibi bırakmak,
"ateş olsa cürmü kadar yer yakar" zihniyetinde olmak. Ben birinci
seçenekten yanayım. Tabii dürüst bir ruh, dürüst bir kişilik taşıyorsa
ve kendisine yapılan anlatım da onu ikna edecek bilgi birikimi ile
yapılıyorsa ve de Altan Tan özellikle Turan Dursun'un kitaplarıyla
tartışıp kendi vicdanında yenilgi içinde olduğunu kabul ediyorsa problem
yok. Tabii Turan Dursun yazılarıyla dini rezil eden büyük bir
şahsiyettir. Din bugüne kadar hiç bu kadar rezil olmamıştı.
Öte yandan onun eksik bıraktığı, tamamlaması için ideolojik-siyasi
donanımının yeterli olmadığı konuları da bizlerin tamamlaması gerekiyor.
Altan Tan taktik açıdan da olsa bir şekilde sol ile bağlantı kurmuştur.
Bu bağlantı onun şahsında değil ondaki gerici dinci zihniyet açısından
pahalıya malolmalıdır.
Şimdi Altan Tan ile Ezgi Başaran'ın yaptığı röportajı görelim ve eleştirilerimizi bu düzlemde ortaya koyalım.
Ümmetçi kalınabilseydi Kürt sorunu çözülürdü
EZGİ BAŞARAN
11/07/2011
Şeyh Sait'i Fatiha okuyarak anan BDP Diyarbakır Milletvekili Altan Tan "Kürt din karşıtlığı Kemalizmin taklididir, kökü kurusun" diyor.
11/07/2011
Şeyh Sait'i Fatiha okuyarak anan BDP Diyarbakır Milletvekili Altan Tan "Kürt din karşıtlığı Kemalizmin taklididir, kökü kurusun" diyor.
Şeyh Sait’i anma töreninde ilginç bir olay yaşanmış… Neler oldu? Bütün törenlerde anılan kişiler ve hareketlerle ilgili bir saygı ifadesinde bulunulur.
Nasıl bir ifade oluyor genelde?

Nereden biliyorsunuz?
E tanıyorum. Aralarında laikler de vardır ama çoğu mütedeyyindi.
Dolayısıyla bana göre o yüzde 90’ın törende Fatiha okuması gerekirdi.
Siz öyle mi dediniz o sırada?
Siz öyle mi dediniz o sırada?
Saygı duruşu yapalım çağrısında
bulunuldu. Ben de “Fatiha okunmalı” dedim ve okumaya başladım. Bunun
üstüne insanlar benimle birlikte dua etti. Kimse de yadırgamadı. Yani
bir insan Müslümansa, Müslüman şahsiyetlere saygısını Fatiha okuyarak
göstermelidir. Bu kadar basit.
PKK’nin çok sekter olması, Kürt siyasi hareketini nasıl etkiliyor?
Kürt
siyasi hareketi dediğin kim? Tarih boyunca Kürt milli haklarıyla ilgili
mücadele edenleri kastediyorsak ayrı bir tanım, PKK’yi kastediyorsak ayrı
bir tanım var. PKK, başlangıcı sosyal Marksizm olan, laik bir
harekettir. Kendi tercihi. Ama Şeyh Ubeydullah Nehri’den Şeyh Sait’ten
ve Şeyh Abdülselam Barzani’den bugüne kadar bir Kürt siyasal
hareketinden söz ediyorsak laik çizgiden daha yoğun bir İslami, hatta
Nakşibendi çizgi var.
Kürt siyasal hareketinin iki ana damarı vardır diyorsunuz?
Evet,
birisi seküler çizgi, diğeri de İslami hatta tarikatlara bağlı bir
çizgidir. Kadiri olanlar da var ama ağırlık Nakşibendi’lerdedir.
Son 30 yılda PKK dışında kalan Kürt siyasal hareketinin İslam’la münasebetinde ne gibi değişiklikler oldu?
Son 50-60 yılı değerlendirmek daha doğru olur. Dönüm noktası
Demokrat
Parti’dir (DP). DP, ABD politikalarının Türkiye üzerindeki etkisi,
Türkiye’nin NATO’ya girmesi ve yeşil kuşak projelerinden sonra rejime
muhalif olan Müslüman Türkler nasıl sağcılığa, milliyetçiliğe, kapitalizme doğru evrildiyse
dindar Kürt siyasal hareketleri de büyük oranda sağa kaydı. Rejime dini
inanç ve etnik Kürt kimliklerinden dolayı muhalif olan Müslüman Kürt
ana gövde bir müddet sonra, sağa kaymakla kalmadı devlete doğru evrildi.
Bu ana bir yol ayrımıdır ve başlangıcı 1950 yılı, DP dönemidir.
Sonra ne oldu?
Demokrat
Parti’dir (DP). DP, ABD politikalarının Türkiye üzerindeki etkisi,
Türkiye’nin NATO’ya girmesi ve yeşil kuşak projelerinden sonra rejime
muhalif olan Müslüman Türkler nasıl sağcılığa, milliyetçiliğe, kapitalizme doğru evrildiyse
dindar Kürt siyasal hareketleri de büyük oranda sağa kaydı. Rejime dini
inanç ve etnik Kürt kimliklerinden dolayı muhalif olan Müslüman Kürt
ana gövde bir müddet sonra, sağa kaymakla kalmadı devlete doğru evrildi.
Bu ana bir yol ayrımıdır ve başlangıcı 1950 yılı, DP dönemidir. Sonra ne oldu?
O
tarihlerden sonra Kürt siyasal hareketinin etnik kimlikle ilgili
taleplerini daha çok sosyalist, üniversiteli Kürt gençleri üstlenmeye
başladı. Bu du rumun bir ana cadde
haline gelmesi 1960’tan sonradır. İlerleyen dönemde medrese kökenli,
Kürt meselesini savunan, Molla Mustafa Barzani ve KDP çizgisine yakın
duranlar iyice sağa kayınca sol, sosyalist, Marksist Kürt kimlik mücadelesi belirginleşti. PKK onun içinden çıktı. O nedenle de son 30 yılda ana Kürt kimliği mücadelesi bu sol sosyalist çizgide hareket etti.
Sosyalist Kürt çizgisinin başka tali yolları yok mu?
Sosyalist Kürt çizgisinin başka tali yolları yok mu?
Olmaz mı… Aynı Kemalistlerde olduğu gibi o çizgide İslam düşmanı bir kesim de oluştu.
Niye sizce?
Niye sizce?
Kürt din karşıtlığı Kemalizmin, Baas partisinin taklididir. Ve yine Kürtlerdeki din karşıtlığı ile Cemal Abdülnasır’ın Arap sosyalizmi de kardeştir. Bunların hepsinin kökü kurusun diyelim.
Genç Kürtlerin günlük hayatında din ne kadar var?
Genç Kürtlerin günlük hayatında din ne kadar var?
Türkiye’deki Müslüman Türk ana akımında Milli Görüş ve tarikatlar iktidardı. Sonrasında
da Nurcular ve Gülen Cemaati buna eklendi. Bu koalisyon 1950’de önce
iktidardan yemlenmeye başladı. Adalet Partisi döneminden sonra ortak, AK
Parti döneminde ise iktidara sahip oldu. Ortaklık veya işçilik dön
emi
geçti yani. Keşke ortak olmadan sahip olm aya geçen süre zarfında
ümmetçi çizgilerini koruyabilselerdi… Savruldular. Milliyetçileştiler,
devletlü oldular. Yani Başbakan’a Turgut Özal ol dediler,
Süleyman Demirel oldu. Bu durum Türkiye’nin orta bölgesine oturdu. Tam
olarak Nevşehir, Kırşehir, Yozgat, Kayseri, Konya, Maraş, Erzurum, Rize,
Gümüşhane, Bayburt hattına…
Kürt gençlerini konuşuyorduk…
emi
geçti yani. Keşke ortak olmadan sahip olm aya geçen süre zarfında
ümmetçi çizgilerini koruyabilselerdi… Savruldular. Milliyetçileştiler,
devletlü oldular. Yani Başbakan’a Turgut Özal ol dediler,
Süleyman Demirel oldu. Bu durum Türkiye’nin orta bölgesine oturdu. Tam
olarak Nevşehir, Kırşehir, Yozgat, Kayseri, Konya, Maraş, Erzurum, Rize,
Gümüşhane, Bayburt hattına… Kürt gençlerini konuşuyorduk…
Herhalde
oraya geliyorum! Türk Müslüman ana akımındaki bu hat Kürt gençlerinde
tam bir aksülamel yarattı, yani ters tepti. Çünkü bu yapılanın
Kemalizm’e boya vurmak olduğunu fark ediyor gençler. İktidarın sahibi
olan Müslüman Türkler ümmetçi kalabilselerdi, her şey farklı
olabilirdi.
Ne demek o?
Ne demek o?
Ümmetçilik;
1- Bütün Müslümanları kendisine eşit görmektir. Mesela Türkçe anadilde
eğitim varsa Kürtçe anadilde eğitim de vardır. 2- Müslüman olmayan
herkesin de ticaret, eğitim, kendini ifade etme hakkı vardır. ‘Kemalist
İslamcılarımız’ bu manada ümmetçi olabilseydi, başta Kürt sorunu olmak
üzere bütün sorunları çözülürdü.
Ümmetçilik her şeyin ilacı mı diyorsunuz?
Alevi
sorunundan Ruhban Okulu’na kadar her şey ümmetçilik zihniyetiyle
çözülürdü. Üstüne anti-kapitalist bir dünya da beraberinde gelirdi.
Dindar orta yaşlı Kürtler kimlik bunalımı yaşıyor
Peki ümmetçi olmayan Türk Müslüman hareketi, Kürt Müslümanları nasıl etkiledi? Büyük bir sıkışma
yaşandı. Kürt gençleri “Bunların Müslümanlığından da bir şey çıkmaz”dan
“Müslümanlıktan bir şey çıkmaz” noktasına vardı son 10 yılda. Dindar
orta yaşlı Kürtlerde de bir kimlik bunalımı meydana geldi.
Şöyle…
Batıdaki İslami grup ve cemaatlerin içinde kalarak var olmak
istedikleri zaman etnik Kürt kimliklerinin inkâr edildiğini gördüler.
Örneğin bir Nurcu cemaatin içindeki Müslüman Kürt, etnik kimliğini öne
çıkarmak istediğinde dışlandı. Aynı şekilde; seküler Kürt hareketinin
içine girip Müslümanlığından dem vurmaya kalktığı zaman da tepki gördü.
Şimdi ben hem Müslüman’ım, hem de ticaretimi, eğitim sistemimi Allah’ın
emrettiği şekilde yapmak istiyorum. Böyle istediğim için bana mürteci
diyorlar.
Sizin gibi düşünen çok var mı Kürt siyasi hareketinde?
Allah
sayımızı arttırsın. Bence Kürtlerin dörtte üçü Müslüman’dır. Ve onlar
ne Müslümanlıklarından ne de Kürtlüklerinden vazgeçmek istiyorlar. Ben
de o noktadayım.
İkisinden de vazgeçmeyen Kürtler farklı olarak ne istiyor?
Kürtçe
anadilde eğitim, demokratik özerklik istiyorum. Kamusal alanlarda
dilimi kullanabilmek, kendi kendimi yönetmek istiyorum. Gerekirse
ticaret ve hukukumu da Allah’ın emrettiği şekilde uygulamalıyım.
Kürt siyasi hareketinde dinle çatışma dönemi bitti
Peki BDP’de “Dinle derdimiz varmış gibi görünmek, bu topraklarda
karşılık bulmaz” gibi pragmatik bir yaklaşım oluşuyor mu? Bence Kürt
siyasal hareketi topyekün, halkın dini inançlarına saygılı bir noktaya
geldi. Müslümanlıkla
çatışma veya tasfiye etme bitti. Dini toplum hayatından kazıma huyu
büyük oranda değişti. Ama şu anda Kürt siyasal hareketi için ‘İslamcı’
denemez, böyle bir iddiası da yok.
Bir ankete göre Saadet
Partisi’ne oy veren kadınların yüzde 70’i başörtülü. Aynı dönemde DTP’ye
oy veren kadınların ise yüzde 83’ü. Yine oy veren kitlenin yüzde 80’e
yakını oruç tutuyor, en az yarıdan fazlası beş vakit namaz kılıyor.
Şimdi siz bu halkın inancıyla çatışırsanız mesafe alamazsınız. Bu siyasi
pragmatizmin dışında da bir şey var: İnsanlar zaman geçtikçe herkesi
aynı düşünce kalıbına sokmanın mümkün olmadığını görüyor. Kürt halkının
içinde de sosyal demokratı var, laik olanı var, d
indar olanı var. Dolayısıyla bu çoğulcu yapıyı kabul etmek zorunda kalıyorsunuz.
indar olanı var. Dolayısıyla bu çoğulcu yapıyı kabul etmek zorunda kalıyorsunuz. Öyleyse Kürt kimliğini de yeniden mi tanımlayacak BDP?
Bir
Kürt milli kimliği oluşacaksa, bunu dini dışarıda tutarak yapamazsınız.
Milliyetçiliğin Avrupa’daki gelişiminde de böyle. Tüm Avrupa Hıristiyan
olmasına rağmen farklı farklı milli kiliseler var.
Kürt camisi mi olmalı?
Kürt camisi mi olmalı?
Hayır.
İslam tarihinde böyle bir geçmiş yok ama Kürtlerin o 1400 yıllık milli
kimliği dini inançlarının harcıdır. Kürt edebiyatından, müziğinden,
hikâyelerinden dini çıkar, ne kalır?
** ** **
ELEŞTİREL BAKIŞ
Altan Tan "Ümmetçi kalınabilseydi Kürt sorunu çözülürdü" diyor. Sayın Tan tarihe bakışınız yanlış. Tarihi ele alan ve değerlendirmelerde bulunan bir kişi "şöyle olsaydı, böyle olurdu" gibi tarihsel mantığa uymayan bir düşünüş tarzı ile olaylara yaklaşmaz. O günün koşullarında öyle olması gerektiği için öyle olmuştur. Öyle olmasını şart kılan durumlar ve güçler meselesidir o anları yaratan. Peki sizin inandığınız benim de "fasaryadan bir nağme" olarak gördüğüm Allah'ınız neden sizden yana olup burjuva Kemal'in yerine ümmetçi Kemal'e önderlik nasip etmedi.
b) Devrim yoluyla dini silindir gibi ezmek sadece Fransız ve Kampuchea'lı devrimcilere "nasip" olmuştur. Burjuva devrimi, burjuva hayat tarzı laik temele dayanır. Neden? Çünkü burjuvazi bilir ki, sahip olduğu servet ya babasından kalmıştır, bu da rejimde varolan kanunlar nedeniyledir. Miras kanununu kaldırırsanız burjuvazinin soyunu sopunu da bir anlamda silmiş olursunuz. Öte yandan burjuvaziyi burjuvazi yapan ne tespih çekerken ettiği dualardır. Ne de beş vakit yaptığı eğilip kalkma egzersizleridir ki, onlar buna namaz adını vermişler. Burjuvaziyi burjuvazi yapan artı-değer sömürüsüdür. Burjuvazi için vatan adını verdikleri bu "pazar"a burjuvazi ürünü doğrudan veya tüccar vasıtasıyla sunar ve mal burada para ile değiştirilir. Yani kapitalizm bir yönüyle de para-mal-para rejimidir. Ben bu işlemler ve bu süreç içerisinde dıştan bir müdahale göremedim yani Allah denilen o hayali varlık bu süreçlerin neresinde rol alıyor veya kendisinin memur gibi kullandığı "melekleri mi" bu kapitalist ilişkilerin yürütülmesini düzenliyor.
c) Sayın Altan Tan Kemalizm öncesi dönemde kapitalizmin şafağında feodalizmin çözülmeye başlamasıyla birlikte ulus denilen topluluklar ortaya çıktı. Sizin Peygamberiniz döneminde ulus kavramı yoktu ve olamazdı. Muhammet bey karısı sayesinde bir kervan tüccarı olarak hayatını sürdürüp, kılıç zoruyla da İslam'ı
yayarken
varolan toplum biçimi köleci toplum idi. Toplum daha o zaman esaslı bir
biçimde ikiye bölünmüştü. Köleler ve köle sahipleri ve sizin
peygamberiniz de düzenin adamı olarak köle ve cariyelere sahipti. Ancak o
bir devrimci gibi köleci toplumu ortadan kaldırıp ezen ve ezilenin,
zengin ve yoksulun bulunmadığı bir düzen kurmaya yönelmedi! Çünkü o
bir gericiydi. Gerici Muhammet toplumu ikiye bölmek için uzun süre
çalıştı. Bu nasıl bir bölünmeydi. Bu İslam'dan yana olan ve İslam'a
karşı olanlar şeklinde bir bölünmeydi. Bu bölünme onun işine geliyordu;
çünkü kendisinin köle sahibi aynı zamanda otorite sahibi kimliğini
güçlendiriyordu. Ve o eşitlik gibi konuları asla gündeme getirmiyordu ve
ayet adını verdiği tanrıdan geldiğini iddia ettiği sözlerinden bir
çoğunda yani ayetlerde, hep şöyle diyordu: "Allah dilediğine dilediği
kadar verir.", "Kaderinize razı olun" diyordu, "alınyazısı" diyordu.
Dolayısıyla bu sömürü sistemini yıkın demiyordu. Zaten köleci toplum ile
Ruhani İslami toplum aynı mantık üzerine kurulmuştur.
Köleci toplumda köle sahipleri ve onun köleleri vardır. İslam da da
Allah vardır ve onun kulları/köleleri vardır. Eğer köleler köle sahibini
dinlemezse çeşitli cezalara çarptırılırlar. Allah'ın köleleri de
yaratıldığı iddia edilen insanlardır. Bu insanlar Allah'ın ayetlerine
uymazlarsa "cehennem" denilen işkencehanede yakılırlar. Bu insanlara
irinli su içirilir. Boyunlarına kızgın halkalar geçirilir. Allahlarına
tam anlamıyla inanır ve dediklerini yerine getirirlerse o insanlar da
"cennet" denilen mekanla ödüllendiriliyor. Cennet'te
bal akan ırmaklar var, süt akan ırmaklar var, elini daldırıp istediğin
kadar içebiliyorsun. Gima, Şok gibi marketlerin aklına gelen, poşetleyip
de müşteriye sunma fikri, Allah'ın aklına gelmemiş "elini daldır
al, iç" diyor. Ve yine cennet denilen yerde "Memeleri yeni
tomurcuklanmış huriler" var ve onlar cennetlik erkeklere sunuluyor. Ama
tuvalet ihtiyacınızı nasıl karşılayacağınız belirtilmemiş. Fırınların, p astahanelerin
olacağı da belirtilmemiş; tabii Muhammet bey zamanında pastane mi
vardı. Sifon çekilen, kağıt mendille kıçınızı sileceğiniz (pardon
taharetleneceğiniz) modern yaşamın bilim ve teknolojisinin getirdiği imkanlar mı vardı?
d) Şimdi Altan Tan muhakkak ki Kuran'ı okumuştur. Peki Kuran'da peygamberlerin kavimlere (etnik gruplara, uluslara) gönderildiği defalarca belirtilmiyor mu? Lut kavmine kendi kavminden, Semud kavmine kendi kavminden, Hud kavmine kendi kavminden, Ad kavmine kendi kavminden, İsrailoğullarına
kendi kavminden ve en önemlisi Arap kavmine Muhammet'i Arapça
bildikleri için anlamaları amacıyla gönderildiği yazıldığı halde, şimdi
Altan Tan şunları düşünmüyor. Peki Türk kavmine bir Türk, Kürt kavmine
bir Kürt, Slav kavmine bir Slav, Helen kavmine bir Helen peygamber neden
gönderilmemiş. Ve yeri gelmişken İsa Yahudi olduğu halde neden
yahudilere peygamber olarak gönderilmedi. İsa İncil'de diyor ki "Ben
yeryüzüne tanrının krallığını ilan etmeye geldim." Yani kavim
belirtmiyor. Krallıktan bahsediyor. Ve dikkat edelim: Yahudilerin
peygamberlerinin bir çoğu Kral'dır aynı zamanda. Ve kendini
peygamber ilan etmiş şahısların Muhammet dışında hepsi Yahudi'dir.
Anlaşılan o ki Altan Tan'ın Allah'ı Bir Arabı ve onlarca hatta yüzlerce
Yahudiyi peygamberliğe layık görmüş. Evet Altan Tan'ın "din"dar kabul
edilmesi için bir "Kürt Peygamber" bekliyorum. Ancak Muhammet
benden sonra peygamberlik yolu kapanmıştır diyor. Evet Altan Tan şu
anda peygambersizdir ve kitapsızdır. Altan Tan ile iki ortak noktamız
ortaya çıktı birincisi Peygambersiz ve Kitapsız oluşumuz; ikincisi,
seçimlerde kalbimizin "Blok" adaylarının kazanması için atması.
e) Altan Tan'ın kavmi ile Muhammet arasında da şu noktada derin bir fark var. Kürtlerin kılıbığına rastlanmaz. Ama Muhammet eşi Hatice ölene kadar kılıbıktı. Çünkü kervanın yani mülkiyetin sahibi Hatice idi. Dolayısla ekonomik güç Hatice'deydi. Bu yüzdendir ki Muhammet'e Hatice'nin ölümüne kadar "İstediği kadar kadınla evlenebileceğine dair" ayet inmemiştir. Hatice'nin ölümüne kadar Muhammet tek eşlidir. Hatice'nin ölümünden sonraki yıllarda yani 54 yaşından 63 yaşına kadar 13 ( yanlış okumadınız on üç ) kadınla evlilik sürdürmüştür. Ve karizmasını sarsmamak için de peygamberin eşleri müminlerin anneleri sayılmış ve de Muhammet'in ölümünden sonra dul kalan bu kadınlarla evliliği yasaklayan ayet yazdırmıştır.(Sürecek)
Altan Tan "Ümmetçi kalınabilseydi Kürt sorunu çözülürdü" diyor. Sayın Tan tarihe bakışınız yanlış. Tarihi ele alan ve değerlendirmelerde bulunan bir kişi "şöyle olsaydı, böyle olurdu" gibi tarihsel mantığa uymayan bir düşünüş tarzı ile olaylara yaklaşmaz. O günün koşullarında öyle olması gerektiği için öyle olmuştur. Öyle olmasını şart kılan durumlar ve güçler meselesidir o anları yaratan. Peki sizin inandığınız benim de "fasaryadan bir nağme" olarak gördüğüm Allah'ınız neden sizden yana olup burjuva Kemal'in yerine ümmetçi Kemal'e önderlik nasip etmedi.
b) Devrim yoluyla dini silindir gibi ezmek sadece Fransız ve Kampuchea'lı devrimcilere "nasip" olmuştur. Burjuva devrimi, burjuva hayat tarzı laik temele dayanır. Neden? Çünkü burjuvazi bilir ki, sahip olduğu servet ya babasından kalmıştır, bu da rejimde varolan kanunlar nedeniyledir. Miras kanununu kaldırırsanız burjuvazinin soyunu sopunu da bir anlamda silmiş olursunuz. Öte yandan burjuvaziyi burjuvazi yapan ne tespih çekerken ettiği dualardır. Ne de beş vakit yaptığı eğilip kalkma egzersizleridir ki, onlar buna namaz adını vermişler. Burjuvaziyi burjuvazi yapan artı-değer sömürüsüdür. Burjuvazi için vatan adını verdikleri bu "pazar"a burjuvazi ürünü doğrudan veya tüccar vasıtasıyla sunar ve mal burada para ile değiştirilir. Yani kapitalizm bir yönüyle de para-mal-para rejimidir. Ben bu işlemler ve bu süreç içerisinde dıştan bir müdahale göremedim yani Allah denilen o hayali varlık bu süreçlerin neresinde rol alıyor veya kendisinin memur gibi kullandığı "melekleri mi" bu kapitalist ilişkilerin yürütülmesini düzenliyor.
c) Sayın Altan Tan Kemalizm öncesi dönemde kapitalizmin şafağında feodalizmin çözülmeye başlamasıyla birlikte ulus denilen topluluklar ortaya çıktı. Sizin Peygamberiniz döneminde ulus kavramı yoktu ve olamazdı. Muhammet bey karısı sayesinde bir kervan tüccarı olarak hayatını sürdürüp, kılıç zoruyla da İslam'ı
yayarken
varolan toplum biçimi köleci toplum idi. Toplum daha o zaman esaslı bir
biçimde ikiye bölünmüştü. Köleler ve köle sahipleri ve sizin
peygamberiniz de düzenin adamı olarak köle ve cariyelere sahipti. Ancak o
bir devrimci gibi köleci toplumu ortadan kaldırıp ezen ve ezilenin,
zengin ve yoksulun bulunmadığı bir düzen kurmaya yönelmedi! Çünkü o
bir gericiydi. Gerici Muhammet toplumu ikiye bölmek için uzun süre
çalıştı. Bu nasıl bir bölünmeydi. Bu İslam'dan yana olan ve İslam'a
karşı olanlar şeklinde bir bölünmeydi. Bu bölünme onun işine geliyordu;
çünkü kendisinin köle sahibi aynı zamanda otorite sahibi kimliğini
güçlendiriyordu. Ve o eşitlik gibi konuları asla gündeme getirmiyordu ve
ayet adını verdiği tanrıdan geldiğini iddia ettiği sözlerinden bir
çoğunda yani ayetlerde, hep şöyle diyordu: "Allah dilediğine dilediği
kadar verir.", "Kaderinize razı olun" diyordu, "alınyazısı" diyordu.
Dolayısıyla bu sömürü sistemini yıkın demiyordu. Zaten köleci toplum ile
Ruhani İslami toplum aynı mantık üzerine kurulmuştur.
Köleci toplumda köle sahipleri ve onun köleleri vardır. İslam da da
Allah vardır ve onun kulları/köleleri vardır. Eğer köleler köle sahibini
dinlemezse çeşitli cezalara çarptırılırlar. Allah'ın köleleri de
yaratıldığı iddia edilen insanlardır. Bu insanlar Allah'ın ayetlerine
uymazlarsa "cehennem" denilen işkencehanede yakılırlar. Bu insanlara
irinli su içirilir. Boyunlarına kızgın halkalar geçirilir. Allahlarına
tam anlamıyla inanır ve dediklerini yerine getirirlerse o insanlar da
"cennet" denilen mekanla ödüllendiriliyor. Cennet'ted) Şimdi Altan Tan muhakkak ki Kuran'ı okumuştur. Peki Kuran'da peygamberlerin kavimlere (etnik gruplara, uluslara) gönderildiği defalarca belirtilmiyor mu? Lut kavmine kendi kavminden, Semud kavmine kendi kavminden, Hud kavmine kendi kavminden, Ad kavmine kendi kavminden, İsrailoğullarına
e) Altan Tan'ın kavmi ile Muhammet arasında da şu noktada derin bir fark var. Kürtlerin kılıbığına rastlanmaz. Ama Muhammet eşi Hatice ölene kadar kılıbıktı. Çünkü kervanın yani mülkiyetin sahibi Hatice idi. Dolayısla ekonomik güç Hatice'deydi. Bu yüzdendir ki Muhammet'e Hatice'nin ölümüne kadar "İstediği kadar kadınla evlenebileceğine dair" ayet inmemiştir. Hatice'nin ölümüne kadar Muhammet tek eşlidir. Hatice'nin ölümünden sonraki yıllarda yani 54 yaşından 63 yaşına kadar 13 ( yanlış okumadınız on üç ) kadınla evlilik sürdürmüştür. Ve karizmasını sarsmamak için de peygamberin eşleri müminlerin anneleri sayılmış ve de Muhammet'in ölümünden sonra dul kalan bu kadınlarla evliliği yasaklayan ayet yazdırmıştır.(Sürecek)
-
Şevket Başçı bunu beğendi.
-

şçı Hocam bu muhteşem eleştiri yazısını Altan Tan sayfasında paylaşabilirmiyim?