Perinçek Görev İcabı
Bir Solcudur !!! (11)
Perinçeklere
Konuşan
Neden Öldürülüyor ?
İster MİT'çi olarak açıklamalar yapsın, ister JİTEM elemanı olsun, isterse Perinçek tarafından kullanılmış, ünlü hale
getirilmiş olsun veya Perinçek'e
muhalefet etmiş devrimci olan bu kişilerin önemli bir kısmı yıllar içinde derin
devlet tarafından öldürülüyor. Fakat Perinçek'e
dokunan yok! İlginç değil mi?
* İbrahim Kaypakkaya, Perinçek'in esaslı muhaliflerindendi. 12 Mart
darbesinde işkenceyle öldürüldü.
* Garbis Altınoğlu da Perinçek'in
muhaliflerinden idi; o da 12 Eylül darbesinde en ağır işkencelerden geçti.
* Mustafa Tutkun, İstanbul'a Perinçek ile tartışmaya gelmişti,
geldiği yer Almanya idi. Gönderen Perinçek'in
muhalifi Ömer Özerturgut'tu.
İstanbul'a ulaştıktan kısa bir süre sonra bir daha haber alınamadı Mustafa Tutkun'dan.
* Gani Bozarslan, o da öldürüldü. Perinçek'e
muhalif bir Kürt devrimciydi. Sanıyorum, Mart veya Nisan 1978'de Üsküdar
sahillerinden suda boğulmuş cesedi çıktı Gani
Bozarslan'ın. Perinçek olayı örtbas etti. Gani Bozarslan o sıralarda
Kumkapı'da bir apartmanın ikinci katında kalıyordu. Kimlerle mi? Hala Perinçek'e kuyrukçuluk yapan Mehmet Cengiz, Hüseyin Karanlık ve Fehmi
Köfteoğlu ve Mustafa Tütüncübaşı
ile. Bunları nereden biliyorum? Çünkü 1978 Mayıs'ında bir ay kadar Cüneyt Akalın'ın evinde kaldıktan sonra
Haziran ayından itibaren Gani Bozarslan'ın
öldürülmesinden sonra onun yaşadığı eve taşınmıştım; ve onun odası ve hatta
onun yatağı benim odam, benim yatağım olmuştu! Gani'nin Kürtlerle ilgili oldukça fazla kitabı vardı, odadaki kitaplığında,
bir kısmını okudum. Fakat bir kaç ay sonra Parti çizgisine (Türkiye İşçi Köylü
Partisi çizgisi) muhalefet etmeye başlamıştım. İşte bu sıralarda bir tartışma
esnasında Mehmet Cengiz, Hüseyin Karanlık'a şöyle demişti: Bu
odada, bu yatakta yatan da Parti'ye muhalefet ediyor. Aslında yattığım yatak
dağlar gibi engebeli ve sert bir yataktı. Gani'nin
herhalde o yatağı değiştirme talebine ömrü yetmemişti. Ben o yatağı değiştirmek
için Aydınlık gazetesinin panosuna bir yazı yazdım. Bir adet yatağa ve bir
battaniyeye ihtiyacım olduğunu belirtmiştim. Aynı gün gazetenin giriş kapısında
Doğu Perinçek ile karısına
rastladım. Onlar Perinçek için
kullanılan arabanın içindeydiler. Beni çağırdı, arabaya davet etti, "Bizim
evde fazla yatak ve battaniye var; bizimle gel onları alırsın" dedi. Fakat
"sağol" diyerek gitmedim ve almadım. Sevmediğim, karşı çıktığım bir
insan çok değerli bir şey verse ve onu alsam bile kullanmam, o şeyi paramparça
ederim. Karakterim böyle.
* Ünlü ateist müftü Turan Dursun, o da katledildi. Perinçek kaybolmuş itibarını biraz Turan Dursun'un yazıları sayesinde geri
almıştı. Perinçek'in Turan Dursun'u ilişkiye soktuğu
kişilerden biri de MİT'te çalışan teyzesinin oğlu Gürbüz Tüfekçi'dir. Gürbüz
Tüfekçi, Turan Dursun'a Burjuva Kemal'in
MU Uygarlığıyla ilgili devlet kasasında bulunan ezoterik yazılarını
getirmiştir.
Bence Turan Dursun yazacağını yazmış, artık
öldürülmesinde bir sakınca kalmamıştı ve öldürüldü. Kontrgerilla'yı
çökerttiğini, kontrgerillaya çok büyük darbeler vurduğu yalanını yayan Perinçek; Mustafa Tutkun, Gani Bozarslan, Turan Dursun cinayetlerini
aydınlatsın, kimseye martaval okumasın. Fakat bunu gerçekleştiremez çünkü
bizzat kendini ifşa etmiş olur. Şimdi aklıma gelen bir başka olaydan
bahsedeyim. Perinçek'e muhalefet
ettiğim aylarda Hüseyin Karanlık bir
gün benden Aydınlık gazetesi'nin arşivinden Şafak'ları getrirmemi istedi. Arşiv
sorumlusu arkadaştan ciltli olan Şafak dergilerini aldım ve ambalajlayarak eve
doğru (Cağaloğlu'ndan Kumkapı'ya doğru) yaya olarak yola çıktım. On onbeş metre
ötede bulunan ve kağıt tüccarlarına çay servisi yapan bir çay ocağına oturdum
ve düşünmeye başladım. Yolda polise yakalanırsam ne diyecektim! Çünkü Şafak'lar
yasak yayına giriyordu. Ne söyleyeceğime karar verip çay ocağından ayrıldım.
Beyazıt Küllük'ün yakınındaki ana caddeye dönmek üzereydim ki üç kişi üzerime
atladı ben daha konuşmaya fırsat bulamadan beni beyaz bir Renault'un arka
koltuğuna oturttular, ikisi habire başıma, yüzüme ve karın boşluğuma vurmaya
başladı. Biri "Demek yasak yayın taşıyorsun ha. Bunu sana
göstereceğiz." dedi. Ben kendimi toparlayıp "Benim yasak yayınla işim
yok" dedim. "Nereden geliyorsun, elindeki paket ne?" diye
sordular. Onlara önceden hazırladığım yalanı söyledim. "Ben Günaydın
gazetesinin karşısındaki ENVAR NEŞRİYAT'ta çalışıyorum. Bu pakette mübarek
Kuran'ı Kerim var. Şimdi onu müşteriye götürüyorum." dediğimde, onlar sözlerime inandı ve
"Biz ötekini nerde kaybettik, yanlış adamı yakalamışız" diyerek beni
arabadan indirdiler, arkamdan küfrederek etrafa tekrar bakmaya başladılar.
Tabii ben onları telaşa kaptırmamak için yavaş yavaş oradan uzaklaştım. Akşam evde
başıma gelenleri anlattığımda Hüseyin
Karanlık'ın yüzü kıpkırmızıydı. Hüseyin
Karanlık'ın veya çevresinin bana yönelik ikinci provakasyonu da Kars'ta
gerçekleşti. Mart 1981'de Kars Orduevi'nde yazıcı olarak askerlik yapıyordum.
Aynı ay Van'daki bir piyade taburundan Hüseyin
Karanlık adına gönderilmiş bir mektup aldım. Mektup "görülmüştür"
damgalıydı, yani Hüseyin Karanlık
askerdi ve bana mektup göndermişti. Kuşkulanmama rağmen mektubu açtım ve
okudum. Askerlikten memnun olup olmadığımı ve darbe konusunu üstü kapalı
soruyordu. Evet, bu bir tuzaktı bana askeriye aleyhinde bir şeyler yazdırtıp
tutuklatacaklardı. Tabii ona yazdığım mektupta hevesi kursağında kalan şeyler
yazdım. "Askerliğin tam benim düşündüğüm gibi bir toplum modeli olduğunu,
burada herkesin eşit bir şekilde aynı yemeği yediğini, aynı koğuşlarda
kaldığını, aynı elbiseyi giydiğini vb" yazdım. Ve gönderdim. Bir daha
haber gelmedi Hüseyin Karanlık'tan.
Ve işin ilginçliğine bakın ki, aradan 20 yıl kadar geçmişti, Pencere
Yayınları'nda (Eski Aydınlıkçı Muzaffer
Erdoğdu'nun yayınevi) ben, Muzaffer
ve yine eski arkadaşlarımızdan Bahri, muhabbet ediyorduk. Söz Hüseyin Karanlık'tan açılmıştı. Başıma
gelen bu mektup olayını anlattım. Muzaffer
ile Bahri Çakır şaşırdı. Hüseyin Karanlık'ın hala askerlik yapmadığını
söylediler. Demek ki bu bir provokasyondu. Ve şimdi şöyle düşünüyorum, bunlar Veli Küçük ile beraberler mi acaba o
tarihte de. Yani 1981 başlarında Veli
Küçük Van'da görevli bir subay mıydı? Bu önemsiz gibi görünen bağlantı bile
Perinçek'in 12 Eylül öncesinde
Kontrgerilla ile birlikte olduğunun somut bir kanıtıdır. Tabii, bence, Perinçek hayatında bir saniye bile
solcu olmamış bir devlet görevlisidir. O hiçbir zaman solcu değildi, onu
solculaştırarak solun içine bir truva atı olarak soktular. Onun hapse girişleri
bile ya darbe nedeniyle mecburiyetten ya da verilmiş bir görevin yerine
getirilmesi amacıyladır. O hiçbir zaman devrimci mahkum olmamıştır. Aynen Yalçın Küçük gibi "görev
icabı" mahkumdur.
* Tekrar konunun yan
unsurlarından ana unsurlarına dönelim; Binbaşı Cem Ersever'in öldürülmesi olayına. JİTEM'ci Cem Ersever de öldürülmeden önceki günlerde kendisi gibi
düşünenlerle derin devlete karşı bir gruplaşma içine girmiş, çelişki içine
düşmüştü. Ve bütün bunları röportaj halinde bugünün Ergenekon sanığı Aydınlıkçı
Soner Yalçın'a anlatıyordu. Röportaj
Perinçek'in dergisinde
yayınlanacaktı. Fakat o günlerde öldürüldü.
* Ferdi Tamer olayı da benzer bir son.1987'de bir röportaj yapılıyor.
Konu 1.MİT Raporu ve birkaç yıl sonra Ferdi
Tamer öldürülüyor.
* Bugünlerde
öldürülen MİT'çi Haluk Akter'de Perinçek'in dergisiyle röportaj yapanlardan. Anlayabildiğim
kadarıyla, gerek MİT içinde gerekse ERGENEKON / ÖZEL HARP Dairesi içinde iki
kanat arasında zaman zaman keskin çelişkiler yaşanıyor. Bu çelişkiler ölümle
sonuçlanabiliyor; Hiram Abas'ın ölümü,
Eşref Bitlis'in ölümü vb. gibi.
Devletin dernliklerinde iki gerici, iki faşist kanat mevcut biri a) Askeri çizgiyi, diğeri, b) Sivillerin
çizgisini temsil ediyor. Askeri faşist zihniyetle, sivil faşist zihniyet
çarpışıyor. Bakalım daha ne ölümler göreceğiz. Bugün Ergenokon'un arabasına
koşulmuş beygirlerden olan ve kendini yarış atı zanneden hangi
"gazeteci"ler hangi yıllarda ve nerede ne şekilde ölüm yolculuğuna
gönderilecek.
* Ayrıca bir başka düşüncem de şu; acaba
aktivitesini kesmek için mi, yoksa bilemediğimiz bir başka suçtan dolayı "
bir çeşit ilaç" ile mi yürüyemez ve nefes alma zorluğu çeker hale
getirildi JİTEM'ci Albay Arif Doğan ???!!!
*** *** ***
MİT'te Ne Oluyor?
MİT'te Ne Oluyor?
Salı günü evinde ölü bulunan Eski MİT'çi Haluk Akter'in, cinayete kurban gittiği anlaşıldı. Olayın ilginç
yanı, Akter'in son 5 ayda ölen 6.
MİT mensubu olması. Ancak daha da ilginci; Akter
1. MİT raporunu hazırlayan isimleri ortaya çıkaran isim olması.
Eski MİT'çi Haluk Akter'in ölümünün intihar değil, cinayet olduğu belirlendi. Bodrum'daki evinin banyosunda ölü bulunan 63 yaşındaki Akter'in yapılan otopsisinde başında üç kurşun deliğine rastlandı. Kurşunlardan ikisinin Akter'in ensesinden, birinin de şakağından girdiği belirlendi.
"Haluk Akter'in cenazesi, emekli olduktan sonra yerleştiği Bodrum'da toprağa verildi. Eski MİT'çi Akter 1977-1990 yılları arasında MİT'te görev aldı. Emekli olduktan sonra Söz Gazetesi ve Nokta Dergisi'nde çalışan Akter 1. MİT raporu olarak bilinen raporun ortaya çıkmasında önemli rol oynadı.
"2000'e Doğru Dergisi, 1988'deki "Ses bantlarını açıklıyoruz- MİT raporunu hazırlayanlar" başlıklı haberinde 1. MİT Raporunu hazırlayan isimleri açıkladı. Haberin kaynağı ise eski MİT'çi Haluk Akter'di.
"Akter, bir telefon konuşmasında eski bir MİT'çi olan Ferdi Tamer'e raporu hazırlayan isimleri bir bir anlattı. O sırada 2000'e Doğru'nun bürosunda olan Ferdi Tamer ise o konuşmayı kaydetti.
"Haberin yayımlanmasının ardından raporu yazan MİT Kontrterör Merkezi Başkanvekili Mehmet Eymür ile birlikte Hiram Abas ve Korkut Eken teşkilattan uzaklaştırıldı.
Raporu yazan isimleri Haluk Akter'den alan Ferdi Tamer de 1990 yılında öldürülmüştü."
*** --- ***
Eski MİT'çi Haluk Akter'in ölümünün intihar değil, cinayet olduğu belirlendi. Bodrum'daki evinin banyosunda ölü bulunan 63 yaşındaki Akter'in yapılan otopsisinde başında üç kurşun deliğine rastlandı. Kurşunlardan ikisinin Akter'in ensesinden, birinin de şakağından girdiği belirlendi.
"Haluk Akter'in cenazesi, emekli olduktan sonra yerleştiği Bodrum'da toprağa verildi. Eski MİT'çi Akter 1977-1990 yılları arasında MİT'te görev aldı. Emekli olduktan sonra Söz Gazetesi ve Nokta Dergisi'nde çalışan Akter 1. MİT raporu olarak bilinen raporun ortaya çıkmasında önemli rol oynadı.
"2000'e Doğru Dergisi, 1988'deki "Ses bantlarını açıklıyoruz- MİT raporunu hazırlayanlar" başlıklı haberinde 1. MİT Raporunu hazırlayan isimleri açıkladı. Haberin kaynağı ise eski MİT'çi Haluk Akter'di.
"Akter, bir telefon konuşmasında eski bir MİT'çi olan Ferdi Tamer'e raporu hazırlayan isimleri bir bir anlattı. O sırada 2000'e Doğru'nun bürosunda olan Ferdi Tamer ise o konuşmayı kaydetti.
"Haberin yayımlanmasının ardından raporu yazan MİT Kontrterör Merkezi Başkanvekili Mehmet Eymür ile birlikte Hiram Abas ve Korkut Eken teşkilattan uzaklaştırıldı.
Raporu yazan isimleri Haluk Akter'den alan Ferdi Tamer de 1990 yılında öldürülmüştü."