7 Aralık 2013 Cumartesi

ÖCALAN-PERİNÇEK İKİSİ DE AYNI BOK...

           ÖCALAN-PERİNÇEK,
           İKİSİ DE AYNI BOK...

13 Kasım 2013 Çarşamba

SPONSOR ÇEVİRMENE İHTİYAÇ VAR

SPONSOR ÇEVİRMENE

İHTİYAÇ VAR…



Aşağıda yer alan Kampuchea, Kızıl Kmerler ve Pol Pot’a dair olan yazıları Fransızca ve İngilizce’ye çevirecek sponsor arkadaşlar arıyorum. Çevirilerini bana veya şu linklere gönderebilirler




Communist Party of Kampuchea (Khmer Rouge) https://www.facebook.com/groups/327227271935/?fref=ts







Pol Pot Lives !



*** *** ***


KAMPUCHEA DEVRİMİ VE EMPERYALİST DEZENFORMASYON


ABD’NİN KAMPUCHEA BOMBARDIMANI


KAMPUCHEA’DA İLLEGALİTE


ÇAĞIMIZ MAOİST DEVRİMLER, POL POTÇU REJİMLER ÇAĞIDIR



POL POT KENDİNİ ANLATIYOR



CIA, KGB ve TRT’NİN KAMPUCHEA YALANLARI



DEMOKRATİK KAMPUCHEA VE ÇİN HALK CUMHURİYETİ ANAYASALARI



KAMPUCHEA DEVRİMİ 38. YILINDA



POL POT’S INTERVIEW WITH POL POT



AMERİKAN EMPERYALİSTLERİ KAMPUCHEA’YI DA İŞGAL ETMİŞTİ



RUS SOSYAL-FAŞİSTLERİNİN KAMPUCHEA-KAMBOÇYA YALANI



SAVAŞAN KAMBOÇYA (Kitap, Tam Metin)

NE FOTOĞRAF NE FOTOĞRAF...

         NE FOTOĞRAF
                       NE FOTOĞRAF...





  Ne
fotoğraf, ne fotoğraf. Apo'nun elemanı kime öyle sırıtıyor dersiniz?!


    Kime olacak. MİT'çi gazeteci Avni Özgürel'e.

    Öcalan'ı daha lise yıllarında kendisinin de gittiği FİKİR AJANSI adlı MİT kuruluşundan tanıyan gazeteci Avni Özgürel, Öcalan'ın ajan faaliyete yeni yetme yaşlarda başladığının yaşayan tanığıdır.

    Gazeteci Özgürel, 1990'larda röportaj için gittiği Bekaa'da Öcalan'ı görünce sesinden ve mimiklerinden o günleri hatırlıyor. HAFIZASI 1966-1967 YILLARINA YANİ ÖCALAN'IN Tapu Kadostro Meslek Lisesi'nde öğrencilik yaptığı yıllara gidiyor.

     Röportajına başladığında "ben sizi lise yıllarınızda bir yerden tanıyorum," diyor, tabii Öcalan'da deşifre olmaya ramak kalmış bir ruh hali ortaya çıkıyor. Ve "ben zaten o konuda açıklama yapacaktım." diyor.

     Evet aradan çok uzun yıllar geçti. Ama Öcalan MİT'e ait FİKİR AJANSI adlı basın, yayın kuruluşunda neden çaycı-ofisboy olarak çalıştığını açıklamadı.

     Nesini açıklayacak. Don düştü, kıç göründü. Evet, şimdi ÖZGÜREL ve Apo'nun adamı neye gülüyor dersiniz. Düşen dona mı, görünen kıça mı?


11 Kasım 2013 Pazartesi

Öğrenci evleri temizdir; Başbakan'ın maaşını aldığı kerhaneler, pavyonlar kirlidir...

ÖĞRENCİ EVLERİ TEMİZDİR,
BAŞBAKANIN MAAŞINI ALDIĞI KERHANELER, PAVYONLAR KİRLİDİR...
GÜCÜN YETİYORSA ONLARI KAPAT...


    Tayyip Erdoğan şaşkın tavuk gibi, ne yapacağını, ne söyleyeceğini  bilemiyor. Bu kez de kız-erkek öğrencilerin birlikte kalmalarının yanı sıra, birbirlerinin evlerini ziyaret etmesini de önlemek istiyor. Bu konuda EV BASMALARINA hazırlanıyor. Konu komşuyu İHBARCIĞA davet ediyor.
     Fakat asıl edepsizlik, asıl ahlaksızlık Erdoğan'ın yönettiği düzende vardır. Erdoğan ve bakanları ve milletvekilleri maaşlarını GENELEVLERİN, PAVYONLARIN verdiği vergilerin de içinde bulunduğu HAZİNEDEN alırken. Pavyon ve genelev kapılarına kilit vurdurmuyor.
     İslam'da Muhammet'e haremine sonsuz kadın almak ve zengin Müslümana da dört kadına kadar alarak evde harem kurarak evi adeta kerhaneye çevirme gerçeğine Tayyip Erdoğan'dan tepki gelmiyor. Asıl kirli olan Muhammet'in 14 kadınlı ve onlarca cariyeli seks hayatı ve zengin İslamcıların dört kadınlı harem hayatıdır.
Tayyip Erdoğan aslen Rum olmasına ve lakaplarının da BAKAT olmasına rağmen kendini TÜRK'TEN ve MÜSLÜMANDAN sayıyor ve hepsi Türklükten uzak olan PADİŞAHLARI DA ataları olarak gördüğünü söyleyerek sahtekarlık yapıyor. Peki Erdoğan atalarım, ecdadım dediği PADİŞAHLAR döneminde (Osmanlı devletinde) KERHANELER yok muydu? Elbette vardı. Bu konuda hükümet yalakası olarak bilinen FATİH ALTAYLI ile eski Tercüman gazetesi yazarı sahte Türk gerçekte TATAR olan faşist baba İLHAN BARDAKÇI'nın  Osmanlı hayranı oğlu MURAT BARDAKÇI'nın Habertürk televizyonunda yapılan bir programındaki bu sözleri Tayyip Erdoğan alsın. Başbakanlık'taki ofisine çerçeveletip assın.
     
    Şöyle diyorlar Altaylı ile Bardakçı: Teke Tek proğramında 4.1.2009
   
     Fatih Altaylı ile tarihçi Murat Bardakçı konuşuyorlar.
    
     "Osmanlı çok uluslu çok tebalı bir imparatorluktu ve islam devleti değildi hatta meyhane ve kerhane yönetmeliği bile vardı. Bazı dönemlerde güvenlik nedeniyle alkol tüketimi yasaklanmış olsa da, alkollü içki satışı serbestti. Dahası devlet meyhane ve kerhane fiyatlarını belirliyor, buralarda narh uygulaması bile yapıyordu."

19 Ekim 2013 Cumartesi

Gerçek Ali Bu


              GERÇEK ALİ BU




Aleviler ve Bektaşiler Hz. Ali denilen bu İslamcı sömürgeci Türk halkının düşmanını doğru tanımalıdır.

"orada yazılmış ki
gerçek ali budur,
ömer bir kılınc ile Türklere kılınc çekerken ali çift kılınc ile Türkleri öldürürdü."

 
   İslam tarihini araştırmamış olsa bile, mantıklı düşünen biri Hz. Ali denilen bu kişinin makbul birisi olmadığını anlar. Nasıl anlar?
     1) Ali'nin İslamcılığı şüpheli olsa Muhammet ona kızını verip damadı yapmazdı. Ali, Muhammet'in yetiştirmesidir, aynı zamanda amcasının oğludur. Ve o, Muhammet çizgisi dışında olsaydı, İslam yolunda bir sömürgeci olarak sömürgeci fetihlerine katılıp, ülkeleri fethe ve işgale girişmezdi.
     2)
Ali'de İslam dışı ve İslam karşıtı bir düşünce ve eylem yoktur, olmamıştır.
    3) Ebubekir + Osman + Ömer üçlüsü ile Ali arasındaki çelişkiler de gericiler arasındaki, iktidar kavgasından doğan çelişkilerdir ve katliamlarla sonuçlanmıştır.

17 Ekim 2013 Perşembe

İŞTE FACEBOOK SANSÜRÜ

FACEBOOK ABDULLAH GÜL HAKKINDA YAYINLADIĞIM HABERİ İKİ KEZ SAYFAMDAN KALDIRDI...

FACEBOOK ABDULLAH GÜL YALAKASI MIDIR?

FACEBOOK'UN ABDULLAH GÜL'DEN ÇIKARI NEDİR?

FACEBOOK HABERLEŞME ÖZGÜRLÜĞÜMÜ ENGELLİYOR...

İşte Söz konusu Haber:

CUMHURBAŞKANI GÜL'DEN HEMŞEHRİ KIYAĞI


  Cumhurbaşkanı’nın görevleri arasında herhangi bir derneğin yeni seçilen yönetim kurulunu devlet kurumunda kabul edip görüşmek var mı? Yoksa bu Kayserili olmaktan dolayı bir suistimal mi?




11Ekim 2013
Kayseri İli Yardım Derneği İstanbul Şubesi Heyeti Tarabya Köşkü’nde

http://www.tccb.gov.tr/

   Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Kayseri İli Yardım Derneği İstanbul Şubesi Başkanı Ören Altmışyedioğlu Tarhanlı ve yeni seçilen yönetim kurulu üyelerini Tarabya Köşkü’nde kabul etti.

3 Ekim 2013 Perşembe

Bu Cumhuriyet'ten Kim Faydalanıyor?

BU CUMHURİYET'TEN 
KİM FAYDALANIYOR?




  Bu Cumhuriyet benim Cumhuriyetim değildir. Tekrar söylüyorum, bu Cumhuriyet ne Türk ne de Kürt halkınındır ama bu Cumhuriyet Türk ve Kürt kapitalistlerinin ve de Kürt toprak ağalarının Cumhuriyetidir. Bu Cumhuriyetin bütün imkanlarından yararlananlar Türk, Kürt kapitalistleri ve Kürt toprak ağalarıdır.
     Asimilasyon doğrudur, vardır. Bunun sebebi devletin kapitalist devlet mantığıyla kurulmuş olunmasındandır, bu durum da devrimcileri bağlamaz.  
     Meseleye milliyetçi gözlükle bakma, proleter devrimci ilkeler doğrultusunda bak ve gerçekleri gör.
     İstanbul'da, İzmir'de, Ankara'da kaç Kürt kapitalisti var biliyor musunuz? Bu kapitalist Kürtler hem Türk halkını hem Kürt halkını hem de diğer etnisitelerin halklarını sömürmektedirler.
     Ulusal sorunların burjuva çözümleri dönemi Lenin'in Ekim Devrimiyle birlikte kapanmıştır. Ulusal sorunlar ancak proleter devrimci tarzda çözülebilirler, bu da demektir ki, kollektivist sosyalist bir Kürt devleti kurulması gerekmektedir. Böyle bir devlette de ne Kürt kapitalisti, ne ne Kürt toprak ağası barınabilir. Ne de Kürt aşiret reisi, Kürt şeyh ve şıhları barınabilir.
     İşte Kürt devrimciler ancak böyle bir devrim için hazırlanırlarsa kurtulabilirler. Yoksa Kürt halkının özgürlük ve bağımsızlığını Türk istihbarat örgütünün başı MİT Başkanı ve ABD işbirlikçisi Erdoğan Hükümetiyle kurulan ilişkiler asla çözemez. Oyalama taktiklerinin peşinden gitmeyin.

28 Eylül 2013 Cumartesi

ERTUĞRUL ÖZKÖK'ÜN OYU KİME?





ERTUĞRUL ÖZKÖK’ÜN OYU KİME?

      Ahmet Kaya hakkında karalama kampanyası düzenleyen ona Hürriyet gazetesinde “VAY ŞEREFSİZ” diye başlık atan Ertuğrul Özkök’ün 2009’daki fikri Perinçek kuyrukçusu sahte TKP’ye oy vermek yönündeydi.

      “Hürriyet gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök, köşesinde eşinin TKP’ye oy vermeyi düşündüğünü yazdı. Özkök yazısına 'PAZAR sabahı eşim Tansu ile çok ilginç bir sabah sohbeti yapıyoruz. 'Bir dahaki seçimde oyumu Türkiye Komünist Partisi’ne vereceğim' diyor. Yüzümdeki hayret ifadesini görünce devam ediyor: “Hiç TKP’nin genel başkanının fotoğrafını gördün mü? İnsana güven veriyor. Ayrıca söyledikleri de öyle” diyerek başlıyor. http://www.odatv.com/n.php?n=tkp-baskani-ertugrul-ozkoke-catti-0912091200
 
***   ***   ***

22 Eylül 2013 Pazar

İSLAM, BARIŞ DİNİDİR DİYENLERE...




İSLAM BARIŞ DİNİDİR DİYENLERE, ŞİDDET, İNTİKAM, KATLİAM, İŞGAL, FETİH AYETLERİ


Savaş, hoşunuza gitmediği halde üzerinize yazıldı (farz kılındı). Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz.


(BAKARA SURESİ / 216)



Şüphesiz iman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda cihad edenler; işte onlar, Allah'ın rahmetini umabilirler. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.


(BAKARA SURESİ / 218)


Musa'dan sonra İsrailoğullarının önde gelenlerini görmedin mi? Hani, peygamberlerinden birine: "Bize bir melik gönder de Allah yolunda savaşalım" demişlerdi, O: "Ya üzerinize savaş yazıldığı halde savaşmayacak olursanız?" demişti. "Bize ne oluyor ki Allah yolunda savaşmayalım? Ki biz yurdumuzdan çıkarıldık ve çocuklarımızdan (uzaklaştırıldık.)" demişlerdi. Ama onlara savaş yazıldığı (öngörüldüğü) zaman, az bir kısmı hariç yüz çevirdiler. Allah zalimleri bilir.


(BAKARA SURESİ / 246)


Andolsun, eğer Allah yolunda öldürülür ya da ölürseniz, Allah'tan olan bir bağışlanma ve rahmet, onların bütün toplamakta olduklarından daha hayırlıdır.


(AL-İ İMRAN SURESİ / 157)


Nitekim Rableri onlara (dualarını kabul ederek) cevab verdi: "Şüphesiz Ben, erkek olsun, kadın olsun, sizden bir işte bulunanın işini boşa çıkarmam. Sizin kiminiz kiminizdendir. İşte, hicret edenlerin, yurtlarından sürülüp-çıkarılanların ve yolumda işkence görenlerin, çarpışıp öldürülenlerin, mutlaka kötülüklerini örteceğim ve onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacağım. (Bu,) Allah katından bir karşılık (sevap)tır. (O) Allah, karşılığın (sevabın) en güzeli O'nun katındadır."


(AL-İ İMRAN SURESİ / 195)


Ey iman edenler, sabredin ve sabırda yarışın, (sınırlarda) nöbetleşin. Allah'tan korkun. Umulur ki kurtulursunuz.


(AL-İ İMRAN SURESİ / 200)


Ey iman edenler, (düşmanlarınıza karşı) tedbirinizi alın da savaşa bölük bölük çıkın ya da topluca çıkın.


(NİSA SURESİ / 71)


Öyleyse, dünya hayatına karşılık ahireti satın alanlar, Allah yolunda savaşsınlar; kim Allah yolunda savaşırken, öldürülür ya da galip gelirse ona büyük bir ecir vereceğiz.


(NİSA SURESİ / 74)


Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: "Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize katından bir veli (koruyucu sahib) gönder, bize katından bir yardım eden yolla" diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına savaşmıyorsunuz?


(NİSA SURESİ / 75)



İman edenler Allah yolunda savaşırlar; inkar edenler ise tağut yolunda savaşırlar öyleyse şeytanın dostlarıyla savaşın. Hiç şüphesiz, şeytanın hileli-düzeni pek zayıftır.


(NİSA SURESİ / 76)


Kendilerine; "Elinizi (savaştan) çekin, namazı kılın, zekatı verin" denenleri görmedin mi? Oysa savaş üzerlerine yazıldığında, onlardan bir grup, insanlardan Allah'tan korkar gibi- hatta daha da şiddetli bir korkuyla- korkuya kapılıyorlar ve: "Rabbimiz, ne diye savaşı üzerimize yazdın, bizi yakın bir zamana ertelemeli değil miydin?" dediler. De ki: "Dünyanın metaı azdır, ahiret, ise muttakiler için daha hayırlıdır ve siz 'bir hurma çekirdeğindeki ip-ince bir iplik kadar' bile haksızlığa uğratılmayacaksınız."


(NİSA SURESİ / 77)


Artık sen Allah yolunda savaş, kendinden başkasıyla yükümlü tutulmayacaksın. Mü'minleri hazırlayıp-teşvik et. Umulur ki Allah, küfredenlerin ağır-baskılarını geri püskürtür. Allah, 'kahredici baskısıyla' daha zorlu, acı sonuçlandırmasıyla da daha zorludur.


(NİSA SURESİ / 84)


Onlar, kendilerinin inkâra sapmaları gibi sizin de inkâra sapmanızı istediler. Böylelikle bir olacaktınız. Öyleyse Allah yolunda hicret edinceye kadar onlardan veliler (dostlar) edinmeyin. Şayet yine yüz çevirirlerse, artık onları tutun ve her nerede ele geçirirseniz öldürün. Onlardan ne bir veli (dost) edinin, ne de bir yardımcı.


(NİSA SURESİ / 89)


Mü'minlerden, özür olmaksızın oturanlar ile, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler eşit değildir. Allah, mallarıyla ve canlarıyla cihad edenleri oturanlara göre derece olarak üstün kılmıştır. Tümüne güzelliği (cenneti) va'detmiştir; ancak Allah, cihad edenleri oturanlara göre büyük bir ecirle üstün kılmıştır.


(NİSA SURESİ / 95)


Yeryüzünde adım attığınızda (yolculuğa ya da savaşa çıktığınızda), kafirlerin size bir kötülük yapmalarından korkarsanız, namazı kısaltmanızda sizin için bir sakınca yoktur. Şüphesiz kafirler, sizin apaçık düşmanlarınızdır.


(NİSA SURESİ / 101)


İçlerinde olup onlara namazı kıldırdığında, onlardan bir grup, seninle birlikte dursun ve silahlarını (yanlarına) alsın; böylece onlar secde ettiklerinde, arkalarınızda olsunlar. Namazlarını kılmayan diğer grup gelip seninle namaz kılsınlar, onlar da 'korunma araçlarını' ve silahlarını alsınlar. Küfredenler, size apansız bir baskın yapabilmek için, sizin silahlarınızdan ve emtianız (erzak ve mühimmatınız)dan ayrılmış olmanızı isterler. Yağmur dolayısıyla bir güçlüğünüz varsa veya hastaysanız, silahlarınızı bırakmanızda size bir sorumluluk yoktur. Korunma tedbirlerinizi alın. Şüphesiz, Allah kafirler için aşağılatıcı bir azab hazırlamıştır.


(NİSA SURESİ / 102)


(Düşmanınız olan) Topluluğu aramakta gevşeklik göstermeyin. Siz acı çekiyorsanız, şüphesiz onlar da, sizin acı çektiğiniz gibi acı çekiyorlar. Oysa siz, onların umud etmediklerini Allah'tan umuyorsunuz. Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.


(NİSA SURESİ / 104)


Ey iman edenler, toplu olarak kâfirlerle karşılaştığınız zaman, onlara arka çevirmeyin (savaştan kaçmayın).


(ENFAL SURESİ / 15)



Kim onlara böyle bir günde -yine savaşmak için bir yana çekilen ya da bir başka bölüğe katılmak için yer tutanın dışında- arkasını çevirirse, gerçekten o, Allah'tan bir gazaba uğramıştır ve onun barınma yeri cehennemdir. Ne kötü bir yataktır o.


(ENFAL SURESİ / 16)


Fitne kalmayıncaya ve dinin hepsi Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Şayet vazgeçecek olurlarsa, şüphesiz Allah, yaptıklarını görendir.


(ENFAL SURESİ / 39)


Ey iman edenler, bir toplulukla karşı karşıya geldiğiniz zaman, dayanıklık gösterin ve Allah'ı çokca zikredin. Ki kurtuluş (felah) bulasınız.


(ENFAL SURESİ / 45)


Onlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve besili atlar hazırlayın. Bununla, Allah'ın düşmanı ve sizin düşmanınızı ve bunların dışında sizin bilmeyip Allah'ın bildiği diğer (düşmanları) korkutup-caydırasınız. Allah yolunda her ne infak ederseniz, size 'eksiksiz olarak ödenir' ve siz haksızlığa uğratılmazsınız.


(ENFAL SURESİ / 60)


Ey Peygamber, mü'minleri savaşa karşı hazırlayıp-teşvik et. Eğer içinizde sabreden yirmi (kişi) bulunursa, iki yüz (kişiyi) mağlub edebilirler. Ve eğer içinizden yüz (sabırlı kişi) bulunursa, kâfirlerden binini yener. Çünkü onlar (gerçeği) kavramayan bir topluluktur.


(ENFAL SURESİ / 65)


Şimdi, Allah sizden (yükünüzü) hafifletti ve sizde bir za'f olduğunu bildi. Sizden yüz sabırlı (kişi) bulunursa, (onların) iki yüzünü bozguna uğratır; eğer sizden bin (kişi) olursa, Allah'ın izniyle (onların) iki binini yener. Allah, sabredenlerle beraberdir.


(ENFAL SURESİ / 66)


Hiç bir peygambere, yeryüzünde kesin bir zafer kazanıncaya kadar esir alması yakışmaz. Siz dünyanın geçici yararını istiyorsunuz. Oysa Allah (size) ahireti istemektedir. Allah, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.


(ENFAL SURESİ / 67)


Onlarla çarpışınız. Allah, onları sizin ellerinizle azablandırsın, hor ve aşağılık kılsın ve onlara karşı size zafer versin, mü'minler topluluğunun göğsünü şifaya kavuştursun.


(TEVBE SURESİ / 14)


Yoksa siz, içinizden cihad edenleri ve Allah'tan ve Resûlü'nden ve mü'minlerden başka sır-dostu edinmeyenleri Allah 'bilip (ortaya) çıkarmadan' bırakılıvereceğinizi mi sandınız? Allah yaptıklarınızdan haberdardır.


(TEVBE SURESİ / 16)


Hacılara su dağıtmayı ve Mescid-i Haram'ı onarmayı, Allah'a ve ahiret gününe iman eden ve Allah yolunda cihad edenin (yaptıkları) gibi mi saydınız? (Bunlar) Allah katında bir olmazlar. Allah zulmeden bir topluluğa hidayet vermez.


(TEVBE SURESİ / 19)


İman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenlerin Allah katında büyük dereceleri vardır. İşte 'kurtuluşa ve mutluluğa' erenler bunlardır.


(TEVBE SURESİ / 20)


De ki: "Eğer babalarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, az kâr getireceğinden korktuğunuz ticaret ve hoşunuza giden evler, sizlere Allah'tan, O'nun Resûlü'nden ve O'nun yolunda cihad etmekten daha sevimli ise, artık Allah'ın emri gelinceye kadar bekleyedurun. Allah, fasıklar topluluğuna hidayet vermez.


(TEVBE SURESİ / 24)


Andolsun, Allah birçok yerlerde ve Huneyn gününde size yardım etti. Hani çok sayıda oluşunuz sizi böbürlendirip-gururlandırmıştı, fakat size bir şey de sağlayamamıştı. Yer ise, bütün genişliğine rağmen size dar gelmişti, sonra arkanıza dönüp gerisin geri gitmiştiniz.


(TEVBE SURESİ / 25)


(Bundan) Sonra Allah, elçisi ile mü'minlerin üzerine 'güven duygusu ve huzur' indirdi, sizin görmediğiniz orduları indirdi ve inkâr edenleri azablandırdı. Bu, inkârcıların cezasıdır.


(TEVBE SURESİ / 26)


Kendilerine kitap verilenlerden, Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, Allah'ın ve Resûlü'nün haram kıldığını haram tanımayan ve hak dini (İslam'ı) din edinmeyenlerle, küçük düşürülüp cizyeyi kendi elleriyle verinceye kadar savaşın.


(TEVBE SURESİ / 29)



Ey iman edenler, ne oldu ki size, Allah yolunda savaşa kuşanın denildiği zaman, yer(iniz)de ağırlaşıp kaldınız? Ahiretten (cayıp) dünya hayatına mı razı oldunuz? Ama ahirettekine (göre), bu dünya hayatının yararı pek azdır.


(TEVBE SURESİ / 38)


Eğer savaşa kuşanıp-çıkmazsanız, O sizi pek acı bir azabla azablandıracak ve yerinize bir başka topluluğu getirip değiştirecektir. Siz O'na hiç bir şeyle zarar veremezsiniz. Allah, her şeye güç yetirendir.


(TEVBE SURESİ / 39)


Hafif ve ağır savaşa kuşanıp çıkın ve Allah yolunda mallarınızla ve canlarınızla cihad edin. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır.


(TEVBE SURESİ / 41)

19 Eylül 2013 Perşembe

HAİN GENERAL



HAİN GENERAL

         

          Karşısına dikildi
 
          Bir kızıl nefer;
 
          O anda oldu
 
          Ölmüşten beter!!!
 
          Dedi :
 
          Mal, mülk sizin olsun
 
          Bir can
 
          Bir can
 
          Bana yeter!!!

 
          Ocak 1991- Ankara

8 Eylül 2013 Pazar

Belleklere Kazınan Gün: 9 Eylül 1976

 Belleklere Kazınan Gün:
9 Eylül 1976




    Tarihte bugün proletaryanın ve dünya halklarının belleğine kazındı. Büyük insan, büyük deha doğa ile ilişkisine son verdi. Marksistler için o gün her yerde, herşeyde bir siyah vardı. İnsanın günışığında bile ruhunu karartan bir siyah vardı. Gülen yüze bile ağlayan hissi veren bir siyah vardı, o gün.
       Ve tarih onun dünyamızdan ayrılışından birkaç yıl sonrasında iktidarının gaspedildiğine tanık oldu. Deng Siao Ping ve hempalarının Marksizme topyekün ihaneti dönemi başladı. Büyük Proleter Kültür Devrimi'nin önderleri Jiang Quing, Yao Wen-yuan, Van Hung-ven, Can Cun-ciao "Dörtlü Çete" olarak ilan edilip gözden düşürülme kampanyalarına uğradılar.
       Deng Siao-ping'in Türkiye şubesi ve komprador burjuvazinin has adamı Abrakadabra Doğu Perinçek ve hempaları da Dörtler'e saldırarak, Üç Dünya Teorisi'ni reddedip yerine ABD'nin dünya barış cephesine alındığı İki Dünya Teorisini geçirerek, zaten sahte olan Maoculuğunu iyice gün ışığına çıkardı ve kendisinin nasıl bir nesne olduğunu göstermiş oldu.
       Mao Zedung ömrünün son yıllarını dünyada esas akımın savaş olduğu dönemde geçirdi. Esas akımın savaş olduğu o yıllarda Mao Zedung dünya halklarının eline bir mücadele silahı verdi: Üç Dünya Teorisi. Söz konusu teori o dönemler dünyanın -hala- iki komünist devi olan Pol Pot ve Peru Komünist Partisi önderi Gonzalo tarafından savunulmuştu.
       Mao Zedung, Büyük Proleter Kültür Devrimi, Uzun Süreli Halk Savaşı Stratejisi, İki Çizgi Mücadelesi, Üç Dünya Teorisi vb. katkılarıyla Marksizmi zenginleştirmişti. 
       Bugün artık iyice anlaşılmıştır ki, Mao Zedung savunulmadan değil Marksist olmak Marksizme teğet geçmek bile olanak dışıdır.
       Kaldı ki, Nisan 1975 tarihi itibarıyla Marksizm-Leninizm-Maoizm ideolojik-siyasi hattına Pol Pot Düşüncesi de eklenmiştir. Artık, Marksizm dendiğinde Marksizm-Leninizm-Maoizm-Pol Pot Düşüncesi akla gelmektedir.
___________
 
(Okuduğunuz yazı, Mao Zedung'un ölüm yıldönümü nedeniyle ilk kez Eylül 1991 tarihinde AYDINLIK YOL dergisinde yayınlanmıştır.)

5 Eylül 2013 Perşembe

KUTSAL KOYUNLAR

Bilinçli (!) Halkımız
Nelerle Meşgul?


KUTSAL KOYUNLAR




Bu ülkede maalesef derin devletin kutsalları vardır, bundan amaç halk kitlelerinin bilinçlenmesini önlemektir. Ve devrimin önüne set çekmektir.

Milli kutsallar, dini kutsallar bunun başında gelir.

Şahıs olarak ise M. Kemal milli kutsaldır, Tapu Memuru derin eleman Apo milli kutsaldır. Halkların azılı düşmanı Padişahlar milli kutsaldır.

Kuran dini kutsaldır Cami denilen PUTHANE dini kutsaldır. Arap alfabesi dini kutsaldır.

Bu ve benzeri kutsallarla halkı avutmak için bu kutsal kılınmış şahısların herbirinin elinde birer kaval vardır. Ve bu kaval eşliğinde bu topraklarda koyunlarımızı otlatmaktadırlar.

Koyunlarımız sadece cahillerden ibaret değildir. Kendini bilinçli sayan EMEP, sahte TKP' ve onun bir başka versiyonu ve de son yıllarda Partizan kısmen de MKP Apo'nun kavalıyla otlamaktadır.

Neo-liberaller de bu nağmelerle mest olmaktadır. Onların keyfine değmeyin gitsin.

Öte yandan ünlü kavalcı Perinçek Ergenekon'un beste ve nağmeleriyle, sahte TKP, kısmen CHP, İP, TGB'lileri otlatmaktadır.

Bir de hazırlanmış olan bir yeni mera vardır ki, orada hem Türk, hem Kürt hem de diğer halklar birlikte otlatılmak istenmektedir. Bu meranın adı Halkların Demokratik Kongresi'dir. Parti olarak da Halkların Demokratik Partisi'dir. Bu Kongre'nin baş kavalcısı da Apo'dur, beste ve nağmeler ise yeni derin devlete aittir.

Otlayın kutsal koyunlar.

25 Ağustos 2013 Pazar

EL-KAİDE VE BENZERLERİ



El-Kaideci Ebu Musab Zerkavi



_________________

DİNÇER CEVAT SABRİ

________________________


   El-Qaide
örgütünün sözcüsü ve aynı zamanda USAme bin Laden'in damadı Süleyman Ebu Geyt (diğer adıyla 'Süleyman M.'), bakın sorgusunda ne demiş :

"... Soru- 11 Eylül'ü siz mi yaptınız?

Cevap- Evet biz yaptık. El Kaide operasyonu.

Soru- Peki Amerika'nın haberi olmadı mı?
Cevap-Amerika 11 Eylül'ü biliyordu.
Soru- Amerika'nın tavrı ne oldu?
Cevap- ÖNÜMÜZÜ AÇTI. ENGEL OLMADI..."

      El-Qaide ile CIA'nın yapışık ikizler olduğunu kanıtlayan bir sürü olay ve açıklama var. Ama bu, herhalde en önemlisi...

     Orta ve Yakındoğu'daki enerji kaynakları üzerinde tam egemenlik kurmak, ayrıca silah sanayinin kârlarını maximize etmek için ABD'nin organize ettiği bir tetik güçtür El-Qaide...
     "Bakir" coğrafyaların işgaline bahane yaratmak için, Amerikan kamuoyunu savaşın gerekliliğine ikna etmek için, müttefik ülkelerin desteğini almak için, Müslüman ülkelerin emekçilerini sınıf değil din eksenli saflaşmalarda toplamak için El-Qaide gibi câni bir örgüt kesinlikle lazımdı ABD'ye. Oldu işte, yarattılar...
     Hal böyleyken bazı "Marxistler", aksi bir tablo çiziyorlar. Mesela Yürüyüş dergisindeki (17 Eylül 2006) bir makalede, 11 Eylül saldırıları şöyle yorumlanıyor: "11 Eylül, sıradan insanların ölümü gibi eleştirilecek birçok noktası bulunmasına karşın, ASIL OLARAK EZİLEN HALKLARIN ÖFKESİNİN BİR İFADESİYDİ". Bu iddia, olgularla hiçbir biçimde bağdaşmıyor. Dahası, bu tezin sahipleri, böylelikle El-Qaide'nin ABD istihbaratından bağımsız bir örgüt olduğunu (!) üstü kapalı biçimde belirtmiş oluyorlar. Evet, El-Qaide ezilen halkların temsilcisi haline geliyor. Kısacası, El-Qaide resmen aklanıyor! Dolayısıyla bu "mantık" ile, ABD'nin gücü (istihbarat ve askerî gücü, becerisi) olduğundan daha zayıf gösterildiği için de bir diğer ağır yanlışa daha düşülmüş oluyor.
     Aynı derginin 18 Haziran 2006 tarihli nüshasında, El-Qaide'nin en psikopat militanlarından biri olan Ebu Musab Zerqavi için "... BELİRLEYİCİ YANI anti-işgalci olmasıdır..." deniliyor ve Zerqavi, taşıdığı tüm kusurlara karşın anti-emperyalist direniş cephesinin bir ferdi olarak selamlanıyor. Yani, El-Qaide'nin Amerika'daki derin devlet yapılanmasından bağımsızlığı (!) bir kez daha beyan edilmiş oluyor.
     Tıpkı TSK-PKK "savaş"ı gibi, ABD ordusu ile El Qaide'nin "savaş"ı da muvazaalı bir savaştır. Damat bile bunu itiraf etti...
     Proletaryanın devrimci partisinin El-Qaide'ye karşı tutumu, ABD ordusuna karşı tutumuyla aynı olmak zorundadır...
      Tabii şimdi yine bazıları "Parti-Cephe'ye saldırı var" demagojisiyle ortalığı velveleye verebilir. Yapsınlar. Bu tip "saldırı"lar, Bolşevik gelenekte hem meşru ve hem de lüzumludur...
Hürmetler...

http://yenisafak.com.tr/yazarlar/AbdulkadirSelvi/damat-ezberleri-bozuyor/36380


***

KONUYA DAİR KISA BİR NOT

_____________

TURGUT BALYA
_____________

   El Kaide, ABD güdümlü bir kontra İslam örgütüdür, bu çok net olarak ortaya çıktı. Doğrudan ABD bağantılıdır. Aynen Nurcu Fethullah gibi. Fakat Nurcu Fetuş silahsız olarak hegemonya savaşında piyonluğunu kullanıyor.
     Öte yandan PKK ise ABD ile dolaylı bir bağlantılık içindedir. PKK doğrudan Türk derin devletine bağlıdır. PKK ile ABD arasında da bir çelişki yoktur. PKK NATO ordusu olan Yunan ordusunun generalleri tarafından eğitilmiştir bu kanıtlarıyla ortadadır. Ve Yunanistan derin devleti bunlar için Yunanistan'da kamp kurmuş, besleyip barındırmıştır. Lavrion kampı denilen bu kamp nasıl oluyor da emperyalizme-kapitalizme karşı mücadele eden güç ve güçlere tahsis edilebiliyor? PKK, ABD ile özellikle de faşist İsrail bağlantıları yoluyla gül gibi geçinip gidiyor PKK, İsrail dostudur. ABD ise Orta Doğu hegemonyasını özellikle İsrail, TC derin devleti ve Barzani vasıtasıyla yürütüyor. Orta Doğu halklarının düşmanı güçlerdir bunlar.
     Şimdi Rojava'da danışıklı bir İslamcı-Kürt savaşı vardır. Ancak bölgeye hiçbir güç sokulmadığı için savaş ne durumdadır, gerçek boyutu nedir bunu sadece derin devlet ve ABD biliyor.
     Erdoğan hükümeti bir yandan El Nusra İslamcı sömürgecilerini beslerken bir yandan da PYD adlı PKK piyonu sahte Kürt örgütünü Müslüm adlı kukla vasıtasıyla  yaptığı görüşmeler yoluyla yönetiyor.  
     İslamcılar sadece Orta Doğu'da değil, Türkiye'de de ABD-yerli derin devlet kanalıyla yönetiliyor ve güdümleniyor. 12 Mart 1971 darbesinde Arabistan'a değil, karşı çıktığı gavur memleketi dediği İsviçre'ye kaçırtılan Erbakan orada bir yıl kadar bekletildikten sonra 1973 seçimleri için getirtildi ve Milli Nizam Partisi bu kez Milli Selamet Partisi adı altında derin devlet güdümlü faaliyetini sürdürmeye devam etti.
     Tabii Erbakan kitlesini daima aldattı, "kanlı mı geleceğiz, kansız mı geleceğiz görecekler" gibi sahte sözlerle kitle aldatıldı, İslamcı kıyam (ayaklanma) bekleyen ahmak İslamcıları oyalamak için de daima "Bakalım kadayıfın altı kızardı mı?" diyerek şartların olgunlaşmadığını, ama bekleyeceklerini sahte bir şekilde ima ediyordu.
     Erdoğan kimdir, bugün demokrasi havarisi kesilen, ileri demokrasi yalanını yayan bu şahıs kimdir? Erbakan'ın basit bir çömezi değil miydi? Yerli derin devlet Erbakan'ın miadını doldurduğunu ve de ABD tarafından neo-liberal İslam gömleği hazırlandığını bilmiyor muydu? 28 Şubat darbesiyle Erbakan'ın politik hayatı noktalanıp "YENİLİKÇİLER" adıyla piyasaya sürülen Erdoğan-Gül-Arınç ekibi değil miydi? Ve Milli Görüş gömleğini çıkardım diyen Tayyip Erdoğan değil miydi? Yerine giydiği ne idi? ABD'nin hazırladığı neo-liberal İslam gömleği değil mi?
     Oy oranı asla yüzde 13'leri bulmayan İslamcılar Erdoğan'ın AKP'siyle nasıl oldu da yüzde 40-50'lere dayandılar. Buna imkan var mı? Bütün bunlar ABD-yerli derin devletin oyunu değil miydi?
     Ve Ergenekoncu çevrelerde Erdoğan için söylenen şu sözcük "cuk" yerine oturmuyor mu? "HAZIRLADIĞIMIZ KAZIKLAR DÖNER BİZİ KAZIKLAR." Evet Erdoğan halka ve sollara karşı hazırlanmış bir kazıktı ancak ABD onu öyle bir kullandı ki, KAZIK DÖNDÜ KAZIĞI HAZIRLAYANLARI KAZIKLADI. Evet, Silivri Dinlenme Kampı DÖNEN KAZIK TARAFINDAN KAZIKLANANARCA doldurulmuştur. Ve çok ilginçtir KAZIKLANAN Perinçek Erdoğan'a karşı Erbakan'ı MİLLİ GÜÇ ilan etmiştir. Çünkü kazığın bir kısmı Erbakan'a bir kısmı da Perinçek'e girmiştir. İntikam amaçlıdır Perinçek davranışı. Ve Perinçek kendi TV kanalından Erbakan'a hisse satmak istemiştir. Ne güzel alışverişler.
     Velhasıl Türkiye'de ve Kürdistan'da devrim yapmak zordur, etraf ajan örgütlerle ve şahıslarla kaynamaktadır. Bin düşünüp bir adım atmak gerekiyor.

24 Ağustos 2013 Cumartesi

SİZ HANGİ TÜRKLERDENSİNİZ?


SİZ HANGİ TÜRKLERDENSİNİZ?
 


  Milliyetçilik bölünmüş olan TÜRK'ün bölünmüşlüğünü gizler. TÜRKLERİN bir bütün olduğu, imajını vermek ister. Halbuki Her ulus, her kavim, her etnisite, her ırk gibi TÜRKLER de esas olarak ikiye bölünmüştür.
     Türklerin bölünmüşlüğü sadece sınıfsız toplum kurulduğu zaman sona erecektir.
     Ve her sınıfsız toplumla birlikte ülke genelinde saf, temiz, ari, üstün bir ırk doğmuş olacaktır.
     Her sınıfsız toplum kendi saf, temiz ve üstün ırkını yaratacaktır.
     Sınıfsız toplumda millet ortadan kalkacaktır. Kalacak olan IRK olacaktır ve kalan IRK da sınıfsız, saf, temiz, ÜSTÜN IRKtır.

Ancak bu süreçten önce, yani içinde yaşadığımız dönemde
TÜRKLER birçok bakımdan iki karşıt kampa bölünmüştür.
1) Zengin Türk, Yoksul Türk olarak,
2) Ezen Türk, Ezilen Türk olarak,
3) Sömüren Türk; Sömürülen Türk olarak,
4) Faşist Türk; Devrimci (Kızıl) Türk olarak,
5) Dinci Türk; Ateist-Laik Türk olarak,
6) İşbirlikçi Türk; Yurtsever Türk olarak.

     Türkçülük kapitalizmin gelişmesinin ürünü olarak ortaya çıktı. İlk çıkışı Jön Türkler dönemine rastlar. Jön Türkler önce burjuva anlamda ilericidir sonra İttihat Terakki'nin elinde İslamcı-Türkçü fetihçi ve soykırımcı bir hal alır.
     Burjuvazinin milliyetçiliği bu nedenle ucu nereye kadar gider pek kestirilemiyor. Milliyetçiliğin yelpazesi geniştir. Milliyetçilikten ırkçılığa da geçiş yapılabiliyor. Burjuva demokratizmine de geçilebiliyor. Kemalizmin milliyetçiliği aynı şekildedir. Fransız tipi bir milliyetçilikten ziyade zaman zaman anti-komünist, zaman zaman ırkçı, zaman zaman korporatist, zaman zaman anti-ümmetçi...
     Kafa taslarını ölçen sanırım Hitler'in Nazilerinden etkilenip öyle bir girişimde bulunan Nihal Atsız'dır.    Ancak M. Kemal'de tarihte kök aramaya başlayınca işin ucu kaçmıştır. Kaçması da muhakkaktır. Bir de işin içine MU UYGARLIĞI girince kafası iyice karışmıştır. Tahsin Mayatepek'in bu meseleyi kafasına sardıran İngilizlerdir. Ancak MU UYGARLIĞI bulunduğu iddia edilen coğrafyasından ziyade oradan kaynaklandığı söylenen EZOTERİK DÜŞÜNÜŞ oldukça ilginçtir.  
     Türk yöneticilerin kafatası biçimlerine göre değerlendirme yaptıkları doğrudur. Bu tabii ki, en uç noktasına Nihal Atsız'da ortaya çıkmıştır. Fakat yıllar içinde bu iddiaların anlamsız olduğu ortaya çıkmıştır. Bunun nedeni ise bu akıl dışı, manyakça, ırkçı düşünüşün HİTLER ve çevresinden kaynaklanmış olmasıdır. O dönemde CHP de Hitler den etkilenmiştir. Bu da normaldir, çünkü Türk entellektüalizminin burjuva ideologları oldukça zayıftır. Fransız burjuvazisinin aydınları ile kıyaslanamayacak kapasitede olan çok zayıf bir entellektüel burjuva ideolog vardır. Bunların ideolojik yapıları da kaba milliyetçilikten öteye gidememektedir.
     Bir burjuva kültür, sanat, felsefe gelişmemiştir. Ömer Seyfettin gibi, Ziya Gökalp gibi milliyetçilerin yanı sıra bir Tevfik Fikret burjuva devlet, burjuva toplum anlayışına uygun düşen kişidir. Bir Abdullah Cevdet Fransız burjuva entellektüeli anlamında aydındır. Bugünün milliyetçi magandaları Ömer Seyfettin'i, Ziya Gökalp'i severler ancak, bir Abdullah Cevdet'i, Tevfik Fiktret'i asla hazetmezler. M. Kemal bile bu konuda ikili bir davranış içindedir. "Ruhumun babası Tevfik Fikret, fikrimin babası Ziya Gökalp" demiştir. Aslında M. Kemal ne Tevfik Fikret'tir, ne de Ziya Gökalp'tir. Hatta ikisinin toplamı da değildir. M. Kemal bir kaba sığmaz. Sığmama sebebi onun bir pragmatist ve eklektik düşünüşe sahip olması nedeniyledir.
     M. Kemal'in tarihsel rolü Osmanlı feodal düşünüş ve yaşama tarzının, yönetim biçiminin yerine burjuva yaşam tarzını, burjuva düşünüşü, burjuva devleti koymak yolunda çaba içinde olmasıdır. Bu yolda M. Kemal Sovyetleri, komünistleri, Kürtleri, Osmanlı hayranlarını ve benzerlerini aldatmıştır. Aldatmadığı tek güç dünya emperyalist-kapitalist sistemi olmuştur. Çünkü onların aleyhine bir şey yapmamıştır. Bir de Kürt toprak ağalarının aleyhine bir girişimde bulunmamıştır. Kürt feodalitesi olduğu gibi kalmıştır. Eğer Kürt feodalitesini tasfiye etmiş olsaydı Kürt halkına hizmet etmiş olurdu. Ancak Kürt halkının lehine ne yapmıştır sorusuna olumlu bir cevap vermemizi gerektiren bir şey yapmamıştır. Nihayetinde söylemek gerekirse M. Kemal padişahlığı ve halifeliği tasfiye etmesi burjuva İsviçre hukukunu ve burjuva parlamentarizmini getirmiş olması nedeniyle üst yapı devrimi yapmıştır. Lenin ve Stalin böyle diyor ve bu tespit de devrimci düşünüşe uygundur.
     Türklerin tarihteki yeri çok eskilere uzanır. Orta Asya'nın en eski halklarındandır. Türkler, Türk adını ne zaman alıyor olursa olsun bu çok önemli midir? Çok önemli olamaz, çünkü Orta Asya ve oradan Anadolu'ya ve Avrupa'ya, hatta Rusya Karadeniz tarafından Macaristan, Polonya gibi ülkelere de Türk kavimlerinin farklı isimlerle göç ettikleri düşünülürse çok geniş bir coğrafyada yaşadıkları görülür.
     Dünyada böylesine yayılmış iki millet vardır. Biri Yahudiler, diğeri Türklerdir.
     Türkler genellikle kavimlerinin, boylarının, kabilelerinin adlarıyla anılmışlardır, o nedenledir ki, bir tek Türk kavminden, milletinden söz edilemiyor. Bugün Macaristan'da, Polonya'da, Yugoslavya'da Bulgaristan'da, Kırım'da, Türkiye'de, Azerbaycan'da, Türkistan'da, Arnavutluk'ta, Türkmenistan'da, Kafkaslar'da, Kıbrıs'ta, Irak'ta Türkler yaşamaktadır. Ancak bu durum için hiçbir şekilde burjuva anlamda hepsi için TÜRK MİLLETİdir ifadesini kullanamayız. Her ne kadar hepsi Türk kavmi olsa da...
     Neden Marksist literatür anlamında TÜRK MİLLETİ diyemeyiz. Çünkü, Marksist literatüre göre bir topluluğa millet diyebilmek için a) Dil birliği, b) Toprak (pazar) birliği, c) Tarih birliği, d) Ruhi, kültürel  formasyon birliği olması gerekir. Bugün baktığımızda ise Türkiye Türklerine en yakın olan Azerbaycan Türkleri ile bile aynı millet olmaktan uzaktır, çünkü toprak birliği yoktur. Yani Azerbaycan Türkleri ile Türkiye Türkleri 900'lü yıllardan beri birbirinden kopmuş durumdadır. Bu nedenledir ki, aynı devlet içinde bulunmaları mümkün değildir. Türk terimine gelince Türk adı ve Türkçe konuşma şartı devlet düzeyinde Osmanlı devletinin kuruluşundan önce Karamanoğlu devletinde ortaya çıkmıştır. Karaman bey 1277 yılında Karamanoğlu devletinde artık yazılı ve sözlü olarak Türkçe'nin resmi dil olduğunu ilan etmiştir.
     Buna mecburdu, çünkü o yıllarda Karamanoğlu beyliği ve çevresindeki diğer Türk beylikleri Moğolların saldırı ve baskısı altındaydı. Bu nedenle kendi devlet kimliklerini ortaya koydular. Ve Yunus Emre'nin, Karacaoğlan'ın, Dadaloğlu'nun, Pir Sultan'ın şiirleri Türkçe şiirlerdir. Hatta Türk kimliği ve dilini resmen kabul etmeleri bakımından Fransızlardan bile daha önceki yıllara rastlar. Fransızlara bile Fransız değil Galyalı denilmekteydi. Galler deniliyordu. O zamanlar Avrupa'da da kavimler dönemi, kavimler göçü vardı, her kavim yerinde duramayan, oradan oraya saldıran, orada oraya kaçan, göçeden bir durumdaydılar.
     Türklerde devşirmeler vardır. Türklerin devşirmelerle başları hep derde girmiştir. Bu zaafları Osmanlı yönetim yapısı nedeniyledir. Osmanlı devşirmeleri yetiştiren ENDERUN adlı okul dahi açmıştır. Osmanlı'nın en önemli askeri 2. Mahmut dönemine kadar YENİÇERİLERdi.
     Ve çok ilginçtir ki bundan ilk defa söz ediyorum, YENİÇERİLER o dönemin devşirmelerinden de öte onlar BEKTAŞİ yapılmıştı. Ve ne garip bir durumdur ki, Alevi-Bektaşi düşüncesini bile Osmanoğlu o tarihlerde bozmuştur. Bektaşilik ve Bektaşi ağaları adeta Osmanlı dinci sömürgeciliğinin en saldırgan unsurları durumundaydı. Selçuklu döneminin Alevi-Batıni düşünceli Babaileri, Şeyh Bedrettincileri gitmiş onların yerini adeta İslam fetihçisi Yeniçeri Bektaşiler ve onların ağaları almıştır. Hacı Bektaş Veli'nin türbesi Osmanlı padişahları tarafından özenle onarılmış ve korunmuş. Osmanlı padişahları Bektaşi ileri gelenleriyle ayaklarına giderek veya onları yanlarına getirterek işbirliğini devam ettiriyordu. Osmalı o zamanlar İslamcı SÖMÜRGECİLİĞİNİ Bektaşilere dayanarak (Hacı Bektaş Veli'nin ardıllarına) dayanarak sürdürmüştü. Ne zamanki Padişahlık 2. Mahmut'tan itibaren Sekbanı Cedit olarak yeniden bir askeri yapı ortaya koyup YENİÇERİLİĞİ tasfiyeye yönelmesiyle birlikte Bektaşilik de gözden düşmüş, hatta ortadan kaldırılması veya emir ve denetim  altına alınması gereken bir dini kurum haline gelmiştir. Bu olaydan sonradır Alevi-Bektaşi katliamları. Kızlıbaşlık eğer Uzun Hasan veya Şah İsmail kanalıyla Azerbaycan, İran tarafından Osmanlıya doğru ilerlediğinde zafer kazanabilseydi. Bugünün Orta Doğu tarihi de farklı olurdu. Kürtlerin tarihi de farklı olurdu. Avrupa'nın tarihi de farklı olurdu. Ancak Bektaşilikten Sünniliğe yönelen Osmanlı giderek içeride Alevi-Bektaşi avına çıkmıştır. Ancak ne resmi tarihçiler, ne de Cemal Şener, Rıza Zelyut gibi Alevi tarihçileri OSMANLI'DA BEKTAŞİLİĞİN İSLAMCI SÖMÜRGECİ rolünden asla söz etmiyor. Ne zaman ki, Osmanlı Alevi-Bektaşi katliamlarına yöneliyor ondan sonra sesleri yükseliyor. HACI BEKTAŞ'ın takipçilerinin, ardıllarını, müridlerinin Osmanlı devletinde en az 200 yıl gerici fetihçi bir rol oynadıklarından söz etmiyorlar. Bu durum gerçekten ilginçtir, EZOTERİK bir düşünüş olan ALEVİ-BEKTAŞİ düşüncesi yıllarca Selçuklular ve Arap işgalleri döneminde mazlum iken nasıl oluyor da Osmanlı'da saldırgan, fetihçi bir ideoloji haline geliyor?
     Ve Osmanlının yavaş yavaş Avrupa kapitalizmiyle tanışması onu YENİÇERİLERDEN kurtarmaya götürmüştür. Sadece yeniçeriler de değil Osmanlının devlet yapısında birçok mevkide devşirmeler yer alıyordu. Ve Türkler Osmanlı'da önem taşımayan bir teba durumundaydı. Askerlik ve toprakta çalışmak onların kaderiydi. Hatta meslekler bile onlara çok görülmüştü, meslek sahibi Türk bulmak zordu. Osmanlıdaki farklı etnik gruplar Osmanlının önemli yerlerinde bulunuyordu. Mesela Galata bankerleri ünlüdür. Bunlar Yahudilerdi. Osmanlının en ünlü mimarı Balyan ailesiydi ve onlar Ermeniydi. Sokollu Mehmet Paşa bir Sırp'tı. Bu çok uzayıp giden bir liste oluşturur. M. Kemal zamanındaki devletin kültür kurumlarına bir bakın, göreceksiniz ki, birçoğunun başında Türk olmayanlar bulunmaktaydı. Türk Tarih Kurumunu, Türk Dil Kurumunu kuranlar Türkler değildi. Osmanlı devleti kozmopolit bir devletti, her imparatorluk gibi.. Türkiye ondan kalan miras üzerine kurulmuştur, ne kadar milliyetçiliğe yönelinse de bu milliyetçilik ancak çok ilkel düşünen insanlar üzerinde etkili olabiliyor. Milliyetçiliğin etkili olduğu yerler de kıyı bölgelerden ziyade Erzurum gibi, İç Anadolu'nun bazı şehirleri gibi yerlerde etkili olabiliyor. Türk milliyetçiliğine soyundurulan Erzurum gericisi bile kendini Türk olarak değil Dadaş dediği ne idüğü belirsiz kelimeyle tanımlıyor.